#ifade özgürlüğü

Karşımıza sürekli takiyye sözcüğü, samimiyetsizlik çıkmaktadır. İnsanlar gerçek amaçlarını saklamak ihtiyacını duymaktadırlar. Çünkü Anayasa'nın kalıpları içerisinde parti kurmaya, Siyasi Partiler Kanunu'nun kalıpları içerisinde faaliyet göstermeye mecbursun. İfade özgürlüğüne sahip değilseniz, kapatılmamak için, iktidara giderken bir takoza takılıp düşmemek için yalan söylemeye, samimiyetsiz davranmaya, takiyye yapmaya mecbursunuz. Halbuki bıraksanız insanlar terör ve şiddeti teşvik etmedikleri ve kullanmadıkları sürece partilerini kurabilseydiler, biz bugünkü sıkıntılardan belki yıllar önce kurtulmuş olacaktık.

Hislerimiz vahşileşiyor ve aklımız duruyor. Bayrak yakma sözkonusu olunca aman Tanrı'm, bu bazı siktiğim bastırılmış duygularını açığa çıkıyor. [Sinir krizi geçirerek:] '-"Bayrak! Bayrak! Bayrağı aşağılayamazlar!" Böyle demiyorlar tabii, şöyle diyorlar: '-"Eğer şu dingil o bayrağı yakarsa, muhtemelen hapse girmesine gerek kalmaz!"' Oldukça duyguları yıpratıcı değil mi? [Telaşlı, tedirgin, üzgün hareketler ile] '-"Hey ahbap, bir şey diyeceğim... benim babacığım bu bayrak için öldü!"' '-"Gerçekten mi? Ben benimkini satın aldım... Kmart gibi marketlerde satılıyor. Üç dolar."' '-"Benim babacığım bu bayrak için Kore Savaşı'nda öldü!"' '-"Ne tesadüf, benimki de Kore'de üretilmiş."' Siktiğim bayrağı için ölmedi o, bu sadece bir kumaş parçası. Baban bayrağın temsil ettiği, asıl özgürlüğün bu siktiğim bayrağını yakmak olduğu, şeyler için öldü.

Eksik kalmış adalet bu ülkeye barış ve demokrasi getirmeyecek. 100 civarında gazeteci hala içeride ve ifade özgürlüğü meselesi bu ülkede sadece gazetecilerin sorunu değil. Şu anda 600 civarında üniversite öğrencisi ile KCK davasından 6 bin kişi tutuklu. Bunların hepsi düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gereken tutuklular. Bunun mücadelesine biz devam edeceğiz. Ve burada adalet ne zaman sağlanacak diyeceksiniz. Bu komployu yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek, buna ben ant içiyorum. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. (...) Burada cemaatçi olan herkesi suçlamıyorum ama cemaatçi olup da bir çete faaliyeti gibi çalışan emniyetteki ve yargının içerisindeki, bürokratik örgütlenme içerisindeki adamlar bunun asli sorumluları. Siyaseten sorumlusu da bunlara cevaz verdiği, sesini çıkarmadığı için AK Parti hükûmetidir. Bunlara cevaz verdiği için, sesini çıkarmadığı için. Ama herkes şunu bilsin, bunca baskı ve zulümden o iktidarın korktuğu ama bizim de özlemini duyduğumuz ve mücadelesini sürdürmeye devam edeceğimiz bir hayat çıkacak.

Hrant’ın hakkında Türklüğe hakaretten açılan davanın yanında 2006’da bir başka kampanya daha başlatıldı. İstiklal Marşı’nda “Kahraman ırkıma bir gül” mısrasındaki ırk kelimesini eleştirmesine karşı Milliyet’te Taha Akyol, söz konusu kelimenin “ırk”ı değil, şiir ahengi için kullanılmış edebi bir ifade olduğunu iddia etmekle yetinmeyip “milli sembollere saygılı, özenli olmak gerektiği” konusunda uyarıda bulundu. Ekrem Dumanlı da, Zaman’da “Kışkırtıcı söylemler olmasa, milliyetçilik, kafatasçılığa doğru kayar mı hiç?” diye sorup “Aşırı milliyetçilik asıl gücünü milliyetçiliğin yükselmesinden endişe duyan kişilerin tahrikinden alıyor olmasın” gibi ilginç bir iddia dile getiriyordu. Dolaylı biçimde, milliyetçiliğin yükselmesinden endişe duyanları aşırı milliyetçiliği beslemekle suçluyordu.

Liste
Yükleniyor…