#hiyerarşi

Ahlaksal ilerleme, bir grubun diğer bir grup üzerindeki tahakkümün meşrulaştırmaya çalışan kadim ataerkillik ve kralların ulvi haklarından Sosyal Darwinizm’e ve türcülüğe dek her türden mitin yapıbozumu ve gizlerini ortaya çıkarılması sürecinde meydana gelir. Ahlaksal ilerleme, hiyerarşik vizyonların eşitlikçi vizyonlarla yer değiştirmesi ve buna bağlı olarak daha geniş ve daha kapsamlı etik bir toplum oluşturulması dinamiğiyle gelişir. Siyahları, kadınları ve diğer dezavantajlı grupları ezmek için kullanılan mantıksız ve haksız akıl yürütmeleri idrak ederek, toplum, türcülüğün de bir başka temelsiz baskı ve ayrımcılık örneği olduğunu kavramaya başlıyor.

Irkçı kafa yapısı deri rengine dayanarak aşağı/üstün hiyerarşisi yaratırken, cinsiyet ayrımcısı mentalite, erkekleri ve kadınları daha yüksek ve daha aşağı varlık sınıflarına ayırır, tür ayrımcısı bakış ise biyolojik süremi insan ve hayvan şeklinde iki zıt gruba ayırarak hayvanları nesneleştirir ve aşağılar. Irkçılığın nefret dolu bir beyaz üstünlükçülüğünden kök salması, cinsiyet ayrımcılığının geri kafalı bir erkek üstünlükçülüğünün ürünü olması gibi, tür ayrımcılığı da şiddet dolu bir insan üstünlükçülüğünün -yani insanların hayvanları istedikleri her türden amaç için kullanma hakkının olduğu sonucunda meydana gelir, daha geniş bakarsak, refahçılığın ahlaki sınırları içinde bu böyledir, ama aslında bunların hepsi resmi Hristiyanlığın ahlaki bavulundan arta kalanlardan başka bir şey değildir.

Hiyerarşi on bin yıl kadar önce tarım toplumuyla başladı. Avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik tarımsal pratiklere geçişte insanlar “evcilleştirme” yoluyla hayvanları boyunduruk altına almaya başladılar. Hayvanların evcilleştirilmesinde (bu da genelde zulmü ve zorlamayı gizlemek amacıyla kullanılan bir terimdir) insanlar hayvanları gıda, süt, giysi, taşıma ve toprak sürme amacıyla sömürmeye başladılar. Hayvanların emekleri ve hayatları üzerinde kontrolleri arttıkça insanlar istendik özellikleri elde etmek için hayvan yetiştirmeye başladılar, onları kontrol etmeye başladılar; mesela erkekleri daha uysal yapmak için kısırlaştırdılar. Hayvanları esaret altına almak, üste çıkmak ve kendi mal ve mülklerine dahil etmek için insanlar bölmeler, ipler, kulübeler, zincirler ve demir damgalar gibi çeşitli teknolojiler geliştirdiler.

Gerçekten devrimci bir sosyal teori ve hareket, sadece bir türün üyelerini değil, bütün türleri ve dünyayı özgürleştirecek. Adını layığıyla taşıyacak bir devrimci hareket, hakimiyetin ilk tarım toplumlarında görülen hayvan evcilleştirme pratikleri gibi örneklerini düşünerek hiyerarşi ve egemenliği kavramsal kökleri üzerinden kavrayacak; doğaya, çevreci ve hayvan haklarına dair yeni bir etik oluştururken her türden öldürücü hiyerarşik düşüncenin ve amaç aracı meşrulaştırır fikrinin yapısını aşabilecektir.

Modern bir sanayi toplumunun görevi, şu anda teknik açıdan gerçekleştirilebilir olan bir şeye, yani gerçekten üretip yaratan, bizzat denetledikleri kurumlar içinde sınırlı hiyerarşik yapılarla, mümkünse hiyerarşiyi tamamen ortadan kaldırarak yaşamlarını özgürce sürdüren insanların özgür ve gönüllü katılımlarına dayanan bir topluma ulaşmaktır.

Türcülük insanların merdivenin en üstünde yer aldığı bir düzende hayvanların hiyerarşik olarak “daha aşağıda” veya “daha yukarıda” tarzında sınıflandırılması sonucuna yol açar. Bu türcü bakış hem türler içi hem türler arası davranış varyasyonları göz ardı eder, böylece hiyerarşik türcülük tükenmek bilmeyen zararlara yol açmış olur, aynı zamanda kötü bir bilim örneğidir.

Toplumun ileri gelenleri, her günün belli saatinde kilise dedikleri tapınakta bir araya gelirler. Yüzlerini kürsüdeki diz çöken krala dönüp papaza ve kutsal emanetlere sırtlarını vererek sunak önünde geniş bir çember oluştururlar. Kralın burada uyguladığı hiyerarşi gözden kaçacak gibi değil. Kral, Tanrı'ya tapınırken halk da krala tapınıyor.

Liste
Yükleniyor…