#empati

Acımak... Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak, onunla ölçülebileceğine kaniim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir...

Bir şeyi üç defa söylerseniz ve hâlâ aynı hatalar yapılıyorsa bunu affetmemeniz lazım, gayet basit! İlk seferinde ise affetmeniz lazım çünkü insanlık hali bu… Bir hata yaptı diye bir şahsı zor duruma sokmamak gerekir. Yanınızda çalışanlara güven vermeniz lazım. Onlara liderlik vasfınızı hissettirmeniz icap eder. Bir de kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi, başkalarından istememek lazım. Adil olmak önemli… Ayrıca yanınızda çalışanların ailevi durumlarıyla yakından ilgilenmeniz lazım. Mali durumlarını göz önünde tutmanız lazım. Bir de yaşam tarzının getirdiği bir disiplin var. Mesela içki içerken, yemek yerken ölçülü olmak gerekir. Çalışırken bile ölçülü olmak lazım. Ne kadar dinleniyorsanız, o kadar spor yapmanız lazım. Vücudunuzla ilgilenmeniz lazım. Bunların üçünü yani dinlenme, çalışma ve sporu birbirine karıştırırsanız, o zaman içinden çıkılmayan bir durum ortaya çıkabilir.

Savaşın kötülüğüne inanmak için daha vahşi, daha acılı fotoğraflar mı görmeliyiz örneğin? Böyle mi ikna olacağız? Daha güzel bakan babasız Ezidî çocuklar, daha çok ağlayan anneler mı görmeliyiz? Böyle hikâyeler mi dinlemeliyiz? Böyle anlarda kötü bir gazeteci oluyor, mesela rahat fotoğraf çekemiyor, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama Sontag’ın şu yorumunu da hatırlıyorum şimdi yazarken parça parça. Acı fotoğrafları enflasyonundan yaratılan o zehirli merak duygusuna, moderniteye bu anlamda yönelmiş klişeleşmiş eleştirilere rağmen asıl dert tüm bunlara rağmen insanlığı yitirmemek, sığlığa teslim olmamak, anlamak ve anlatabilmek.

Liste
Yükleniyor…