#empati

Vahşiler bu duyguyu taşımaz, yalnızca evcil hayvanları için bunu hissederler. Romalıların da bu duyguyu ne kadar az tattıkları, korkunç gladyatör dövüşlerinden anlaşılıyor. İnsanlığın bu ince düşüncesi, görebildiğim kadarıyla, Pampalı Gaucho'lar için de yeni. İnsanın sahip olduğu en yüce erdemlerden olan bu erdem, anlayışımızın hassaslaşmasından ve yaygınlaşmasından doğuyor gibi gözüküyor.

İnsanlık medeniyet yolunda ilerledikçe ve küçük kabilelerden büyük topluluklar oluştukça, her bireyin toplumsallık güdüsünü ve anlayışını aynı milletin bütün üyelerine doğru -birebir tanımasa da- genişletmek zorunda olduğu kolayca anlaşılıyor. Bu noktaya bir kez gelindikten sonra, bu anlayışın bütün milletlerden ve ırklardan insanlara doğru genişletilmesine engel olan, yalnızca yapay bir sınırdır.

Hayat bu muydu: “Annenden zorla ayrıl, sürekli süt ver diye ‘sunî tohumlama’ adı altında devamlı tecavüze maruz kal, her doğumdan sonra yavrun elinden zorla alınsın, on sene makineyle her gün sağıl, sütün azalmaya başladığı zaman da hayatın elinden alınsın? Sokağındaki kuytu köşeyi bile bir köpeğe fazla gören göz, muhitindeki transseksüele kinle bakan gözden farklı değildir.

Eğer biz insanları farelere, kedilere, köpeklere, domuzlara, tavuklara ve hindilere zarar vermemeleri konusunda ikna edebilirsek, onlar elbette ki dönüp de insanlara zarar vermeyeceklerdir. Kendini insanlığa adamış birçok kişi, Albert Schweitzer’den Ellen White’a kadar, Louisa May Alcott’tan Albert Einstein’a kadar, hayvanları yediğimiz ve diğer şekillerde işkence ettiğimiz sürece barışın mümkün olmayacağını hissetmiştir.

Liste
Yükleniyor…