Ne var ki her yandan «düşünmeyin! aklınızı kullanmayın!» diye bağırıldığını işitiyorum. Subay, «Düşünme, eğitimini yap!», maliyeci «düşünme, vergini öde!», din adamı «düşünme, inan!» diyorlar.
- Henüz kategori yok.
-
Emekli Albay Orkun Özeller İlk Duruşmada Tahliye Edild…12.11.2025
-
Melisa Döngel'den Gündem Yaratacak Açıklamalar: Çok Sa…12.11.2025
-
Bankacılık Sektöründe Mevduatlar Yükselişini Sürdürürk…12.11.2025
-
Yerli Üretimi Destekleyen Hurda Araç Teşvikiyle TOGG A…12.11.2025
-
Kral Şakir: Dünyalar Karıştı, Animasyon Dünyasına Yeni…12.11.2025
-
Fenerbahçe Efsanesi Tuncay Şanlı, Kulübün Futbol Akade…12.11.2025
-
BEDAŞ'tan İstanbul İçin Güncel Elektrik Kesintisi Duyu…12.11.2025
-
Tarım Bakanlığı'ndan Gıda Hilesi Alarmı: Sucuk, Zeytin…12.11.2025
-
Özgü Namal ve Çocukları Trafik Kazası Geçirdi: Durumla…12.11.2025
-
Tether, Altın Rezervlerini Güçlendirmek İçin HSBC'nin …12.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#eleştiri
Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.
Necip Fazıl tanıdığım en zeki adam, tanıdığım en cesur adam ama tanıdığım en ahlaksız adam!
Meclis'in açılışının çocukla ne alakası var da, Meclis'in açılışını çocuk bayramı yapıyorsun? Demek ki sen çocukça bir iş yaptın!
Formlarda İhIas Suresi'yle dalga geçiyorlar diye alakasız konulara değinmişler. Kimsenin haddine düşmez insanın dini ve inancıyla dalga geçmek.
Bu dolaşım aracının, paranın değerini ve kullanımını derece derece düşürme ve sonunda onu güçsüz kılma yönünde doğal bir eğilimi vardır; ve sonuç olarak, üzerine inşa edilen tüm ezici sahtekarlık, adaletsizlik, zulüm, yolsuzluk ve dayatma kitlelerini süpürüp atmak.
O büyük kentlerde otomobiliyle bir salyangoz gibi sürünür, bir elektrikli süpürge gibi çevresinin bütün zehirlerini İçine çeker ve sonra da bütün yaptıklarıyla övünür, durur.
İnsanın kefareti, dua, oruç, mazoşizm, kırbaçlama ve diğer işkence biçimleriyle kendini mümkün olduğunca sefil hale getirmekten ibarettir.
Sevgili Tanrı, yarattığın ilahi evrende sümük ve diş çürüğü gibi fenomenlerin olmasını gerekli bulan bir Yüce Varlık olarak saygıyı ne kadar hak ediyorsun acaba?
Açıkçası, hükümetin savaştan tamamen çıktığını ve tüm alanı özel sektöre bıraktığını görmek isterim.
Kapitalist bir devletteki işçi -ki bu onun en büyük talihsizliğidir- artık insan, mucit veya imalatçı değildir. Bir rakamdır, makinenin içindeki algısız ve kavrayışsız bir dişlidir. Ürettiği şeyden yabancılaştırılmıştır.
Bir insanın bütün değerli yanlarını es geçip, dikkatimizi onun kusurlarına çevirmek ne kadar saçma bir şeydir.
Tanrı adaletsiz değil, çünkü aslında yok. Biz insanlar hep aldatıldık. Eğer bir Tanrı olsaydı, dünyayı daha adil yapardı...
Sizi açıkça uyarmam gereken kötü bir alışkanlığınız var. Kürsüye kim çıkarsa çıksın, ne söylerse söylesin, hepsini yürekten bir alkışla karşılıyorsunuz! Yaşasın özgürlük deniyor, alkışlıyorsunuz. Yaşasın devrim deniyor, alkışlıyorsunuz. Bu elbette çok doğru bir şey. Ama birisi çıkıp da kahrolsun silahlar dediği zaman gene alkışlıyorsunuz. Acaba silahsız bir devrimin başarıya ulaşma şansı olabilir mi? Kahrolsun silahlar diye bağıran bir kimse acaba nasıl bir devrimcidir? Bunu söyleyen bir konuşmacı devrimci değil, bir Tolstoycu olsa gerek. Ama neci olursa olsun, bir devrim düşmanıdır, halkın özgürlüğünün düşmanıdır. Kazanmak için gerçekten neye gereksinimimiz var? Üç şeye. Bunu iyi kavrayalım ve akıldan çıkarmayalım: Birincisi silah, ikincisi silah, üçüncüsü gene silah.