#eleştiri

Ahlâk, eleştiren elleri ve işkence aletlerini kendisinden uzak tutmak için sadece her türlü korku aracına hükmetmekle kalmaz: Onun güvencesi, kullanmasını çok iyi bildiği bir tür göz boyama sanatında yatar: nasıl “coşturulacağını” bilir. Sık sık, tek bir bakışla eleştirici iradeyi felç etmeyi, hatta kendi tarafına çekmeyi başarır.

Toplumun ve insanların bütün kusurlarının hakkını mizah yoluyla vermek lazım. Mizah sayesinde kendimizi tehlikeve atmaktan kurtuluruz. Mizah sayesinde şimşekleri üstümüze çekmeden herkesin ağzının payını veririz.

Bir insanın kişiliğini eleştirmekle hatalarını eleştirmek ayrı şeylerdir. Eğer eleştiri insanın şahsiyetine yönelikse, o kimse kendini değersiz hissettiğinden, savunmaya ihtiyaç duyar, ruhunda suçluluk ve pişmanlık duyguları uyanır. Fakat yaptıkları eleştirilirse bu faydalı bir harekettir. Aksi halde insanlar hatalarının farkına varamazlar.

“Öz Türkçecilik!” denilen hareketin hedefi: Türkçe’yi Türkçe olmaktan çıkarmaktır. Bununla elde edilmek istenen netice ise; bir yandan milletimizi büyük milli kültüründen koparmak, diğer taraftan ise Türkleri birbirleriyle anlaşamaz hale düşürmektir. Radyo gibi büyük bir telkin vasıtasından da faydalanarak yayılma imkanını günden güne artıran bu yıkıcı hareket, büyük çapta olmasa da, genç Türkçüler arasında da tesirini göstermektedir. Yazılarınızda yer alan bazı uydurma kelimeler bunu gösteriyor.

Herkes İsmet Paşa'yı görmek istiyor. Fakat onu bir gören bir daha görmek istemiyor. O; ufak tefek, kara kuru, hiçbir çekiciliği olmayan bir adam. Bir insan, ne kadar küçük, silik, ilgi uyandırmayan bir kimse olabilirse, o da öyleydi. O, bir Türk generalinden daha çok bir Ermeni dantelâcısına benziyordu. İnsanda fare gibi bir intibâ uyandırıyordu.

Tüm fanatik inanışların anahtarı yalnızca kendi kendilerini doğrulamalarıdır… (bazı inanışların) fanatik olmaları yanlış olduklarından değil yanlış olduklarının kendisine gösterilmesini olanaksız kılacak biçimde kendilerini ifade ediyor olmalarındandır.

Liste
Yükleniyor…