#din

Cihadçı radikalleşmenin dinî radikalleşmenin bir sonucu olduğunu düşünmek bir hata: Durum öyle olsaydı, çok daha fazla cihadçı olurdu. Çünkü, (...) Selefilik, Müslüman dindarlık biçimleri arasında küreselleşmeye ve kültürsüzleşmeye en elverişli biçim. Cihadçıları büyüleyen, ilâhiyat veya tasavvuf değil, eylem ve şiddet.

1960’lardan sonra, dini tekrar gündeme getiren, ‘desekülarizasyon’ veya dine dönüş temasının işlendiği bir sosyoloji yazınının geliştiğini söyleyebiliriz. Ancak, dinsel canlanma düşüncesine asıl ivme kazandıran, dünya görüşleri ve yaşam biçimlerini estetik seçim konusu olmaya indirgeyen olgu, postmodern düşüncenin gelişmesi oldu.

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de dindar insanlara öyle ağır baskılar yapılmış ki işte bu baskılar şimdi bir oy patlaması halinde sandığa yansıyor. O kadar baskı vardı ki. Bir örnek vermek istiyorum. Ben laik kesim içinde doğdum, büyüdüm ve öyle devam ettim yaşamaya. Yıllar önce yeni bir eve geçmiştim ve içimden Kur’an okutmak geldi. Anneme, ‘Bir hoca çağırıp okutsak’ dedim. ‘Ya iyi olur’ dedi. Fakat sonra ‘Komşular ne der’ diye düşündüm. Bir hafta sonra aynı apartmanda bir Musevi ayini yapıldı ve hiçbir şey olmadı. Demek ki belirli yerlerde Müslüman Türkler üzerinde yasal olmamakla beraber böyle bir baskı vardı.

Yeryüzünde, “asiller”e, “kudretliler”e, “efendiler”e, “güç sahipleri”ne karşı girişilmiş hiçbir şeyin, Yahudilerin onlara karşı yapmış oldukları ile karşılaştırıldığında lafı bile edilemez: Yahudiler, düşmanlarının ve efendilerinin değerlerini kökten yeniden değerlendirme yoluyla, yani en akıllı öç alma edimi yoluyla intikam almayı bilmiş olan o ruhban halk. Ruhban bir halka, ruhban kinciliğinin en derinlere çekilmiş olduğu bir halka da yalnızca böyle bir öç uygun düşerdi zaten. Yahudiler olmuştur, aristokrat değerler eşitliğini (iyi = asil = iktidar sahibi = güzel = mutlu = tanrıların sevdiği) ürkütücü bir tutarlılıkla tersine çevirmeye cüret edenler ve bu ters çevrilmişliğe dipsiz bir kinin (aczin kininin) dişleriyle asılanlar, yani “zavallılardır yalnızca iyi olanlar, yoksul, güçsüz, aşağı olanlardır yalnızca iyi olanlar, acı çekenler, yoksunluk içindekiler, hastalar, çirkinlerdir tek imanlılar, tek cennetlikler, sadece onlar kavuşurlar rahmete, - oysa sizler, siz asiller ve kudretliler, sizler sonsuza dek kötü, zalim, şehvetli, açgözlü, tanrısız olanlarsınız, sonsuza dek de, hayır görmeyenler, lanetlenenler ve kahrolanlar olacaksınız!”…

Bazıları sana özgür irade verdiğimi söylüyor. Ama aynı insanlar bana itaat etmezsen seni cehenneme göndereceğimi de söylüyor. Bu ne biçim özgür irade? Özsel olarak doğru olanı yapman için ille de korku mu gerekiyor? İyi olmak için tehdit edilmen mi gerekiyor?

Cehennem bir yer olarak yoktur. Hani şu sonsuz ateşte yandığınız, sonsuza dek acı çektiğiniz yer. Böyle bir cehennem yaratmak için benim ne gibi bir amacım olabilir? Sizin cenneti hak etmediğiniz gibi hiç de Tansal olmayan bir düşüncem olsa bile neden sizin başarısızlıklarınızı cezalandırmaya, sizden bir tür intikam almaya gereksinim duyayım? ... Sizin cehennem kavramınız en aşırı gaddarlığın da ötesinde bir boyut.

Cemaatin asıl işi okullardır. Çünkü Fethullah Gülen altın bir nesil yetiştirmek istiyor. Bu altın nesil hem dindar hem bilgili olacak ve önemli yerlere gelecek. Ortada laikliği yıkmak amacı yok. Cemaat okullarında yetişen talebeler Türkiye nüfusuna vurduğunuzda yüzde 2 bile etmez. Dolayısıyla bir tehdit unsuru değil. Radikal bir İslam değil, hoşgörüye dayalı, dinler arası diyaloğa dayanan bir dindarlık hedefliyorlar. Herkes laikliği ele geçirmek istediğini sanıyor, böyle bir şeyi istese de yapamaz. Dindar insanlar ikinci sınıf görünmesin diye çalışıyorlar.

Liste
Yükleniyor…