#acı

"Ne iş yapıyorsun?" diye sordu. "Ansiklopedi işindeyim." "Ansiklopedi mi pazarlıyorsun?" "Hayır, yazıyorum." "Ne Ansiklopedisi?" "Hisler Ansiklopedisi. İnsan duygularını sınıflandırıyorum. Biraz saçma gözükebilir ama gerçek. Üçüncü cilde geldim. Üçüncü defter yani." "A’dan Z’ye mi gidiyorsun?" "Hayır, en zararsız duygulardan başladım en çok yaralayanlara doğru gidiyorum." "İyi o zaman," dedi. "Bir gün bitirirsen haber ver. Okumaya sondan başlayayım."

Bazen şöyle düşünüyorum, dünyaya gelirken melek şeklinde dizayn edilmiş görünmez bir rehber verseler. O da ihtiyacımız olduğu anlarda fısıldasa kulağımıza, Fulbright şudur kardeşim, Google'ın da esas manası budur, şuradan git sola dön, TEDAŞ da orada, elektrik faturanı mesai saatleri içinde yatırabilirsin. Kimsenin kendi kendine konuşan insanları yadırgamadığı bir dünya olurdu işte bu. Üzüldüğün zaman bile beraber ağlardın rehber meleğinle. İşte o zaman görürdü Allah Teala gözyaşlarımızı, gelin evladım buraya derdi, bir şu üzüldüğünüz şeylere bakın bir de evrenin sonsuzluğuna. Bu kadar acı yeter size, bu kadar saçmalık yeter, haydi gelin biraz da bu tarafta yaşayın.

Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın; unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anıların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum; sadece üzülüyorum, vasıfsız keder.

Liste
Yükleniyor…