Mükemmel, dört başı mamur, bir çöküş tablosunun önündeyiz; her çöküş, dirijanları babında bir miyobi veya aymazlık halidir, bunu da tekraren müşahede edebiliyoruz. O halde Cumhuriyet'in zıddı kadroları yetiştirmeyi ve Cumhuriyet'i zıddına teslim etmeyi, teslimiyetçilerin anlamaları imkansızdır; buna 'anlaşılmazlık' teoremi' diyebiliriz.
- Henüz kategori yok.
-
Sahtekarlar Dizisinde Beklenmedik Gelişmeler: Asya ve …10.11.2025
-
Japonya'da 6.8 Büyüklüğündeki Deprem Sonrası Tsunami U…10.11.2025
-
İstanbul'da Hissedilen Sarsıntı: Balıkesir'deki Deprem…10.11.2025
-
Thunder'dan Galibiyet Serisi ve Yaklaşan Grizzlies Maç…10.11.2025
-
YouTube TV ve Disney Arasındaki Kanal Anlaşmazlığı Dev…10.11.2025
-
Dexter'da İmar Gündemi ve Dexter Bulvarı'nda Gazi Günü…10.11.2025
-
Balıkesir Sındırgı'da 4.5 Büyüklüğünde Deprem Meydana …10.11.2025
-
Guillermo del Toro'nun 'Frankenstein' Filmi: Romanın K…10.11.2025
-
Jennifer Lawrence'tan Şoke Eden TikTok İtirafları: San…10.11.2025
-
Alperen Şengün'den NBA'de Büyüleyici Performans: Rocke…10.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Yalçın Küçük
Şimdi 'Cumhuriyet' çökmektedir; kendi zıddını, temel yıkıcılarını yaratabilmiş ve kendini, kendi devamından koruyabilmek tutuculuğuyla, kendi eliyle, zıddına teslim etmiştir.
Cumhuriyet, tarihinin en büyük krizi ile karşı karşıya gelmiştir. Tanımlarını reddeden bir fiili durum var ve Cumhuriyet, düşünebilen ve çözüm arayabilen kadrolarını ve kaynaklarını tüketmiştir. Krizi kavraması imkansızdır.(4 Kasım 2002)
Peki ne oldu, İlker Paşa o zaman ikinci başkan idi, 'Atatürk çok ciddidir, daha sonra antlaşma imzalandı, biz antlaşmaları bozamayız.' buyurdular.Bu sözün neresini düzeltebilirim ki, biz antlaşmaları yırtarak kurulmuş bir cumhuriyet'iz; Hilmi Paşa Hazretleri de 'peşmerge ile savaşmak artık Amerika ile savaşmaktır, savaşamayız' buyuruyorlar. bu doktrinin hemen değişmesi imkansızdır.
Bu dünyadan ayrılmasına yakın bir zamanda, Kemal Paşa Hazretleri, İsmet Paşa Hazretleri'ne 'İsmet, ben gidiyorum, ne yap ne et, Musul'u al' dediğini, İsmet Paşa Hazretleri'nin de Bülent Bey Genel Sekreter olunca 'Bülent, ilerde başbakan olacaksın, Büyük kurtarıcı'nın bana vasiyeti budur, ben bu vasiyeti sana aktarıyorum. Başbakan olacaksın, ne yap net, Musul'u al' dediğini, ilk kez bir televizyon programında dillendirdim.
Eğer Kürt meselesine gelecek olursak;.... Üç teoremimiz var. Bir; Türkiye büyümezse küçülür. İki; Musul'u almazsanız, Diyarbakır'ı verirsiniz. Üç; Kürtlerimizle kaynaşıp ileri sürmezsek, Kürtleri parçalayıp Türkiye'yi bölmek için geriye sürerler.
“Türkiye büyümezse, küçülür” diyorum ve Musul’da, yıllardır Ankara’nın yardımıyla kurulan Kürdo-Jüdaik Devlet’in eninde sonunda Türkiye’yi küçülteceğini ekliyorum. Sol, bunlara sessiz kalamaz ve ben sessiz kalmıyorum.
Anti-emperyalist mücadelenin merkezi artık Musul’dur, bunu söylüyorum. Bu nedenle, sorunumuzu Kandil Dağı’ndaki silahları susturmak olarak görenlerden, yolumuzu ayırıyoruz. ‘Silahların yönünü değiştirmemiz gerekmektedir’. Kuşkusuz, bu Amerika’ya karşıdır.
O tarihte başta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, adını bildiğimiz herkes, manda istiyordu. Henüz 'manda' kötü sayılmıyordu, o zamanlardaydık ve sonra mahiyeti anlaşılınca ya da bir kısmı diğerlerini kötülemek ihtiyacını duyunca, 'seni mandacı seni' dediler; mandayı ve birbirini kötülediler, yaptılar, bunu yakışık bulmamakla birlikte, önemli saymıyorum.
İzmir'in işgalinden üç gün sonra, 18 Mayıs 1919 tarihinde, İstanbul'dan, Amerikan komiseri, Washington'daki Dışişleri Bakanlığı'na br rapor çekiyor ve bir gün sonrası için, Darülfünun gençliğinin bir miting düzenlediğini haber vermekle, 'onlar açıkça Amerikan mandasından yana' diyordu, sokaktaki insan, gençlik ve seçkinler, hep manda paşindeler. Aynı yılın sonuna doğru Sivas Kongresi ittifakla manda kararı verdi ve manda çağırdılar.
Yazdıklarımla Türk düşüncesini altüst ettiğimi kabul ediyorum. Bana yöneltilen her türlü övgü ve bu arada husumetin kaynağında bu altüst edişin bulunduğunu biliyorum.
Benim yaptığım tarihimizi zenginleştirmektir. Bu, tarihimizi halklaştırmak ve insanileştirmek anlamındadır. Bunları yaptığım için bana husumet düzenlemek, halk'tan ve insan'dan kopuş dürtüsünü özgürleştirmektir.
Beni yoldaş öğrenciler yetiştirdi.Beni Ergin (Günçe) yetiştirdi, beni Cemal (Süreya) yetiştirdi, beni Taner Timur yetiştirdi.
Hocalarıma büyük şükran duyuyorum, lisedekilere de üniversitedekilere de. Ama bir üniversite ne demektir biliyor musun? Ben eğer üniversiteyi birincilikle bitirdiysem, ben bugün bu hale geldiysem, bu, üniversite kantinindeki yoldaş öğrenci arkadaşlarımın katkılarıyla oldu. Beni onlar yetiştirdi.
Yön arayıcısı değil, Devrimciydi. Devrimci Doğan bir inattır; yolundan hiç dönmedi. Kendi yoluna gölge düşürecek en küçük bir adım atmadı.
Bana bugüne kadar binbir türlü şey söylendi. Hayatta en çok hoşuma giden şey de bana ‘deli’ denmesidir. Hele ‘deli çocuk’ denirse daha da hoşuma gider.
Truman Doktrini, Ortadoğu'nun emperyal sorumluluğunu, Büyük Britanya'dan Birleşik Devletler'e geçiriyordu. Bu Türkoloji'nin de devri anlamındadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren Türkoloji'nin bir Amerikan disiplini haline geldiğini saptıyoruz.
Ama Türkoloji'nin Batı ve Kürdoloji'nin Rusya kaynaklı olduğunu ileri sürerken, Rusya'da Türkoloji çalışmalarının olmadığını düşünmemiz ve anlamamız imkansızdır; böylesinin çok yanıltıcı olacağını belirtmek durumdayız.