Tom Regan

Aşçı olduğunu tahmin ettiğim bir adam, uzun metal bir maşayla uzun tüylü bir kediyi kafesinden hızla çekip alıyor ve apar topar mutfağa sokuyor... Kedi pençe atıp acı acı haykırırken, aşçı hayvana demir çubukla vuruyor. Artık daha çok pençe atıp, daha çok feryat eden hayvan, aniden kaynar su dolu bir küvete daldırılıp on saniye kadar orada tutuluyor. Çıkarılır çıkarılmaz ve hâlâ canlı haldeyken, aşçı bir hamlede hayvanın derisini başından kuyruğuna kadar sıyırıp alıyor. Sonra da şok halindeki hayvanı geniş taş bir teknenin içine atıyor ve kedinin donuk ve camsı gözlerle ağır ağır yutkunuşunu izliyoruz, ta ki son nefesini verip de boğuluncaya dek... Yemek servis edildiğinde, müşteriler aşçıya teşekkürler edip onu iltifatlara boğarak iştahla tabaklarındakini yiyorlar.

Hayvanlara gaddarlıkla davranmama zorunluluğuna işaret eden bütün ateşli itirazlara rağmen onlar söz birliği etmişcesine istisnai durumlar dışında (mesela meşru müdafaa gibi durumlar dışında) hayat almamak gibi bir sorumluluğumuz olduğunun altını çizmiyorlar. Aslında gerçek şu ki; eğer bu akşam yemekte et yiyorsanız sizin için bir inek öldürülmüş demektir. İneğin ne kadar “insancıl” ortamlarda yetiştirildiği başka, öldürülürken ineğin yaşama hakkının ihlal edilip edilmediği ise bambaşka bir şey. Hayvan haklarını savunan her ciddi insan aradaki farkı bilir; bu insanlar hem çiftlik hayvanları kaçınılmaz olarak acı çektiği için, hem de onlar için en son zarar noktasının ölüm olduğunu bildikleri için hayvan eti yemekten uzak duruyorlar.

Liste
Yükleniyor…