Alman üniversitelerinde de Maocular var. Onlar da bizimkiler gibi türlü edepsizlikler etmektedirler. Boykota zorlama, işgal, molotofkokteyli ve bunun gibi şeyler... Bu defa Alman üniversitelerinden birinin profesörleri: — Biz bu edepsizlere hocalık etmeyiz! diye grev yapmışlar. Öğretim üyeleri arasında bizim kızıl asistan ve doçentler gibi Maocu öğrencilerin suç ortakları yokmuş demek. Çünkü bizim üniversitelerde kışkırtıcıların çoğu asistan, doçent hatta profesör!
- Henüz kategori yok.
-
Girona Küme Düşme Hattından Çıkış Arayışında: Alavés M…08.11.2025
-
Adanalı Genç İş İnsanı Mehmet Hanifi Kalo Hayatını Kay…08.11.2025
-
Irmak Ünal'dan Kanserle Mücadele Sürecine Dair Samimi …08.11.2025
-
Schalke ve Elversberg Zirve Yarışında: Gençler Sahne A…08.11.2025
-
Premier Lig'de Büyük Heyecan: Tottenham - Manchester U…08.11.2025
-
Şanlıurfaspor'dan PFDK Kararına Sert Tepki: İtiraz Red…08.11.2025
-
Gaziantep'te Umre Yolcusunu Karşılamaya Giden Aile Tra…08.11.2025
-
Premier Lig'in Zirve Yarışında Tottenham-Manchester Un…08.11.2025
-
Hull City, Portsmouth Karşısında Evinde Galibiyet Arıy…08.11.2025
-
Sakaryaspor - Serikspor Karşılaşması Öncesi Son Durum …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Falih Rıfkı Atay
Bir defa şurası bilinmelidir ki her silahlı vurur da vurulur da! Sen okulun kapısını tut. Derse girmek isteyenleri yoldan çevir. Zoru gördün mü tabancanı çek, gelenlere ateş et, bu sırada vurul! Millî yas! Bizde bir komünist icadı da bu!
Erbakan şeriatçı sağdan. Nizam-ı Cedit'i yıkan bu sağ. Abdülhamid despotluğunu tutan bu sağ. 1909'da 31 Mart'ı yapan bu sağ. Kuvayımilliye devrinde Bolu, Yozgat, Biga ve daha birçok ayaklanmalara önayaklık eden bu sağ. Mektepli subayları öldüren bu sağ. Kurtuluş Savaşı'nı baltalamak isteyen bu sağ. Şeyh Said hareketinin arkasında bu sağ. Menemen'de Subay Kubilay'ın başını kesen bu sağ. Ordunun işte asıl bu sağa karşı alerjisi vardır. Ne zaman baş gösterse üstüne yürür.
Üniversitedeki sol parti ajanlarının okumakla ilgileri yok. Geçimlerini partileri sağlamıştır. Görevleri anarşi ortamını ayakta tutmak! Okumak isteyen öğrencilerin önlerini kesmek; bıçakla, tabanca ile, molotofkokteylleri ile kapıları tutmak. Elebaşları da solcu profesör, doçent ve asistanlar.
Şeriatçı, Batılı Türk'e Batılıdan fazla düşmandı. Mütareke günlerinde bir gazetede şöyle bir fıkra çıkmıştı. Sözde bir Türk'e sormuşlar: — Türkiye'yi ittihatçıların mı idare etmesini istersin, Yunanların mı? — Yunanların! diye cevap vermiş.
İçleri boşaltılarak molotofkokteylleri hâline getirilen yangın söndürme cihazları. Benzin bidonları ile bez sarılmış sivri uçlu sopalar. Bir yazı daha: "Senin malın benim malım. Benim malım gene senin malın. (Mao)" Orak çekiçli ... afişler, kulüp duvarında Ho Chi Minh'in resmi. Yerde Türk bayrağı, kokteyl kovası, telsiz verici anteni ve atılacak taşlar. İşte solcu gençliğin reformculuğu!
Erbakan laisizmi anayasadan kaldıracakmış. Ne kendisinin ne babasının ne dedesinin haddidir bu.
Ne demekmiş gelenekçilik? Osmanlı şartlarına dönmekten başka! Yere bağdaş kurup sinide elle yemek, kadını çuvala tıkmak, kızları satmaktan başka! Bir Erbakan 1909'da asılan Vahdeti’nin istediklerini isteyerek Konya’dan milletvekili seçilmiştir. O da başı takkeli gelenekçi!
Tanzimat'tan beri okullarımıza yabancı dil dersi konmuştur. Fakat öğretim metodu o kadar kötüdür ki okuldan çıkanların yüzde ikisi-üçü ancak biraz faydalanmıştır.
Osmanlı tarihinin bir "taleb-i ulûm" devri vardır. Medreselerinde artık ders okunmaz. Sokaklar ikide bir sarıklı delikanlı kalabalığı ile dolup taşar. Her bahane ayaklanmak için bir fırsattır. Bizim de bildiğimiz son zamanlarında medreseler asker kaçağı sığınağı idi. Otuzla kırk arasında yıllanmış yobaz takımına sık sık rastlardık. Bunlar ayaklanmalarda elebaşları idiler.
1908 Meşrutiyeti'ne kadar İstanbul'da elektrik yasaktı. Sultan Abdülhamid'in vehmi yüzünden. 19 Ağustos'ta cülus donanmasını yağ kandilleri ve havai fişeklerle yapardık. Ertesi günden başlayarak bütün gazetelerde vezir ve paşa konaklarının donanma haberlerini görmeli idiniz. Sütünlarca. Ufacık mumlu fenerlerin adı "Kandil-i Süreyya - mesil" idi.
Aydınlar azınlığı kara kalabalık içinde ne yapacağını şaşırır. Ahlakını bozmadıkça politikada başarı kazanamaz.
Bizde komünistlik de bayağılaşarak itliğe döndü. Orta Doğu Üniversitesinin işgal kaldırıldıktan sonraki hâlini gördünüz. Bu itler, eşine ancak Amerika'da rastlanabilecek o kültür sarayına layık mıdırlar? Gecekondularda oturan vatandaşlarımızın çocuklarını parasız yediren, içiren, barındıran, okutan kültür sarayını ahıra çevirenlere itten başka ne ad takabilirsiniz?
Yahudilikte de şeriatçılık vardır. Tevrat da dünya işlerini düzenler. Fakat İsrail, Tevrat çağına dönmediği için iki buçuk milyonla, yedinci Hicaz asrından ayrılamayan altmış milyon Müslümanı dövmüştür.
Şirretliği bu kadar ileri götürdüler. Ve sağı kuvvetlendirdiler. Şiddet şiddeti getirir, derler. Demek ki solcular şiddetçi. Ya komando sopalarından yakınmaları neden? Ya imam hatip okullarının saldırışlarından niçin şikâyetçidirler? Yarın halk TİP merkezlerini basarsa, öbür gün komandolar solcuların kafalarını kırarlarsa ne demeye hakları var? Meydan okuyan meydanın her cilvesine katlanmalı değil midir?
Bir yazar, Rusya'da kalemi ile yaşayabilmek için Kremlin diktalarının kopyacısı olmalıdır. Rusya, tek biçim kalıptan dökülme kafalar ülkesidir.
Solcular, ki devletleştirmeci sosyalistler de içlerindedir, kendilerine "devrimci"; sağcılar, ki şeriatçılar da içlerindedir, kendilerine "milliyetçi" adını vermişler. İkisi arasındaki on binlerce genç neci? Atatürk çocuklarıdır onlar. Sağcılar ve solcular, bir gün Atatürk'ün dediği üzere, "cumhuriyetin piçleridirler."
Politikacılık kanserine tutulan Türk partilerinin bir büyük eksiği var: vatanseverlik! Vatanı her türlü hırsların üstünde tutmak!
Namaz mitingcilerine göre ben de komünistim. Nasıl ki haydut yüzlü komünistlere göre gerici isem! Doğru yol bu ikisinin ortasındadır.
Taassup için ahlak, ırz; ırz da bilhassa kadın demektir. İstanbul'da kadınların ırzından yalnız kocaları, ana babaları sorumlu değil idiler. Bütün mahalle halkı, aile hayatını kontrol ederdi. Bir eve kadın alındığı haberi duyuldu mu; imam, bekçi ve belli başlı mahalle eşrafı gider, o evi basardı. Çatı arasına ve kümese kadar aramadığı yer bırakmazdı. Sokakta herkes kadın kıyafetine karışmak hakkını kendinde görürdü. Yüzler, eller, kollar, bacaklar iyice kapanmalı, çarşaflar vücut biçimini hiç sezdirmemeli, peçeler bir süs değil, tam bir örtü olmalı idi. Bazı kibar semtlerde ve Beyoğlu'nda bu disiplin biraz gevşerdi. Fakat harp, pahalılık gibi hadiseler olduğu veya idare aleyhine dedikodular arttığı vakit, hemen kadın kılığı günün meselesi hâline gelirdi. Kadın erkekle bir arabaya binemezdi. Vapurlarda, tramvaylarda, muhallebici dükkânlarında kadın yerleri perde veya kafesle erkek yerlerinden ayrılmıştı. Mesirelere kadar her yerde harem kısmı vardı.
Hemen derslerimizi alalım: Bizim sol akım geridir. Geçen asır sloganları ile kıskançlık gibi, yağmacılık gibi ilkel insan zaaflarını işleyerek tutunmaya uğraşıp durur.
Şu 46'ncı 23 Nisan'daki hâlimize bakın: Sokağın solunda Rusyacı "Go home" çığırtkanları, sağında Ayasofyacı 31 Mart 1909 hortlakları... Nasıl bir daha o beyti hatırlamazsın: "Öyle bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin - Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin!"
Biz yalnız kendimize hak veren, başımıza gelenlerden bizden olmayanları sorumlu tutan pek tuhaf bir milliyetçilik "peyda ettik." Bu milliyetçiliğin mayası "gâvur düşmanlığı"dır.