Yeryüzünde, “asiller”e, “kudretliler”e, “efendiler”e, “güç sahipleri”ne karşı girişilmiş hiçbir şeyin, Yahudilerin onlara karşı yapmış oldukları ile karşılaştırıldığında lafı bile edilemez: Yahudiler, düşmanlarının ve efendilerinin değerlerini kökten yeniden değerlendirme yoluyla, yani en akıllı öç alma edimi yoluyla intikam almayı bilmiş olan o ruhban halk. Ruhban bir halka, ruhban kinciliğinin en derinlere çekilmiş olduğu bir halka da yalnızca böyle bir öç uygun düşerdi zaten. Yahudiler olmuştur, aristokrat değerler eşitliğini (iyi = asil = iktidar sahibi = güzel = mutlu = tanrıların sevdiği) ürkütücü bir tutarlılıkla tersine çevirmeye cüret edenler ve bu ters çevrilmişliğe dipsiz bir kinin (aczin kininin) dişleriyle asılanlar, yani “zavallılardır yalnızca iyi olanlar, yoksul, güçsüz, aşağı olanlardır yalnızca iyi olanlar, acı çekenler, yoksunluk içindekiler, hastalar, çirkinlerdir tek imanlılar, tek cennetlikler, sadece onlar kavuşurlar rahmete, - oysa sizler, siz asiller ve kudretliler, sizler sonsuza dek kötü, zalim, şehvetli, açgözlü, tanrısız olanlarsınız, sonsuza dek de, hayır görmeyenler, lanetlenenler ve kahrolanlar olacaksınız!”…

Benzer Sözler

Yahudiler - “köle doğmuş” halk, Tacitus ve tüm eski dünyanın söylediği gibi; “halklar arasında seçilmiş halk”, kendileri için söyledikleri ve inandıkları - Yahudiler, değerlerin tersine çevrilmesi mucizesini başarmışlardır; onlar sayesinde yeryüzündeki birkaç bin yıllık yaşam yeni ve tehlikeli bir çekicilik kazanmıştır: Peygamberleri, zengin, tanrısız, şeytan,zorba, şehvetli olanı birleştirmiş, ilk kez şu kahrolası “dünya” sözünü kullanmıştır. Bu değerlerin tersine çevrilmesi (“yoksul” sözcüğünün “kutsal” ve “dost”la eş anlamlı sayılmasını da içeren) Musevi halkının anlamını oluşturuyor: Ahlakta kölelerin başkaldırısı başladı onlarla.

Sosyalistler, anarşistler, nihilistler varlıklarını başka birini suçlayabilecekleri bir şeyde buldukları nispette, Hıristiyanlığa yakındırlar. Zira, Hıristiyan da kendi hastalığından, marazlı bünyesinden birini sorumlu tutarak buna daha iyi tahammül edeceğine inanır. İntikam ve kin içgüdüsü her iki durumda da tahammül vesilesi, varlığı koruma içgüdüsü olarak görünüyor.

Bedenen diriliş fikri kulağa garip geliyor, hatta saçma, tabii cezalandırma amacını saymazsak. Düzeltmekten çok intikam anlamına gelen bütün cezalar da ahlaken yanlıştır. Peki Dünya'nın sonu geldiğinde yapılacak sonsuz işkencelerin, ne tür bir ahlaki ya da uyarı amacı olabilir ki?

Yurdumuzu istila eden Yunanlarla giriştiğimiz savaşlarda bizi, bir yandan mütecaviz Yunanlara karşı şeref ve vatanımızı korumaya çalışırken, diğer taraftan işgal kuvvetlerinin aleti haline getirilen Şeyhülislam Dürri Efendi'nin yıkıcı fetvaların ile uğraşmaya mecbur kalıyorduk. Şeyhülislam bu fetvalarda bizlerin padişaha isyan eden kimseler olmamız itibariyle ve bizlerin emri altında çalışan askerlerin de kâfir sayılacaklarını bildiriyordu. Bugün meclis kürsüsünde konuşan bu hoca (Ömer Bilen) gibi ve dün Yunan uçakları ile fetvalarını Türk siperlerine attıran Şeyhülislam gibi kimseler, mukaddes din kavramlarını siyaset sahnesine getirmek isterlerse de, artık bu gibi kimseler, Türk milletini böyle muzır hareketlerinden dolayı zarara sokamayacaklardır.

Din ticareti yapanların zaafı gerçek ve aydın hareket karşısında aşikardır. Çünkü bunlar yeni hiçbir şey vadetmez. Ve hiçbir müessese getirmez. Onların bu hareketleri, taşkınlıkları zararlı olur mu? Olur. Ama cehalet muzaffer olmaz.

Ben Müslüman olmakla bütün gayrimüslim dünyanın benim altımda olduğunu kabul ediyorum. Yani ben bir Müslüman'ım ve Müslüman olmayan herkes benden daha düşük bir insandır. Bütün diğer dinler olduğu gibi insan olarak da, yani Müslüman değilse sadece hoşgörülebilir.

Sufizm bir din mi, felsefe mi, yoksa mistisizm midir? Her üçü de. Eğer ondan dini öğrenmek istiyorsanız, bir dindir; bilgelik öğrenmek isterseniz, felsefedir; ruhun gelişiminde rehberlik etmesini istediğinizde mistisizm olur. Gerçekte ise üçünün de ötesindedir.

On üç-on dört yaşlarımıza denk gelen dönemlerde okuyan yazan ağabeylerimiz, ablalarımız sayesinde materyalist felsefe ile tanıştık. Diyalektik materyalist felsefeye göre dinin doğuşu özel mülkiyetin ve beraberinde devletin doğuşuyla neredeyse birlikte olmuştu. Ve din parayı ve dolayısıyla devleti elinde bulunduran mutlu azınlığın halkı aldatmak için kullandığı bir uyuşturucuydu.

Başıma ne alevi dedesi, ne sünni hocası, ne haham ne de papaz gelecek. Gelmesin. Arkadaşlarım ve yoldaşlarım toplanacaklar ve beni türkülerle, şarkılarla uğurlayacaklar. Beni yıkamayacaklar, dünyadaki kirimle gideceğim. Hangi elbiseyle öldüysem, o elbiseyle gömüleceğim.

Liste
Yükleniyor…