Türkiye’nin uzay çalışmalarında iddiasının ve gücünün son işareti olan Türksat 5A uydumuzu 8 Ocak’ta Amerika’dan yörüngesine yolcu ettik. İnşallah 5B uydumuzu da önümüzdeki yaz başında uzaya fırlatacağız. Uzay çalışmalarında uzak mesafelerdeki büyük uydular yerine düşük maliyetleri ve teknik kolaylıkları sebebiyle daha kısa mesafelerdeki mikro uyduların önemi giderek artıyor. Biz de bu amaçla ülkemizde bir mikro uydu fırlatma tesisi kurma çalışmalarına başladık. İnşallah çok uzak olmayan bir tarihte ülkemizin ve dostlarımızın uydularını kendi tesisimizden uzaya göndereceğiz. Haberleşmeden enerjiye, çevrenin korunmasından savunma sanayine kadar geniş bir kullanım alanına sahip uzay ve uydu teknolojileri konusunda ülkemizi marka haline getirmekte kararlıyız. Bu adımın gençlerimizin 2053 vizyonlarının altyapısına yapacağımız en büyük desteklerden biri olacağına inanıyoruz.
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Ancak bilim ve teknoloji gerçeğe giden yollardan sadece bir tanesidir; varlığımızın tam önemini kavramak için diğerlerine eşit derecede ihtiyaç vardır.
Çocuklarımızı bilim adamı olmaya, bilim ve teknolojiyle onları geliştirmekle ilgilenmeye sevk etmeliyiz. Şimdi teşvikler var. Türkiye'de aileler, çocuklar ya popçu olsun ya topçu olsun diye uğraşıyorlar. Niye? Para orada. Ya popçu olacaksın ya topçu. Memlekete popçu da lazım topçu da lazım. Ama bilim adamı, teknoloji lazım değil mi? Ne olacak? Bu bilim işlerini kim yapacak? Teknolojiyi kim geliştirecek? Hep başkasının buluşlarını, hep başkasının icatlarını yüksek paralar verip kullanmakla mı meşgul olacağız? Bilim adamı olmaya, teknoloji geliştirmeye de teşvik etmemiz, destek vermemiz, cesaretlendirmemiz lazım.
Aslında aklın sınırlarını zorlayan bilimsel gelişmeler ölüleri diriltecek boyutlara ulaşmış durumda. Mesela kalbi duran bir hastanın öldükten sonra kalbine pil takılıp yaşatılmasını hiç garipsemiyoruz. Yumurtalıklarını donduran bir kadın, artık çocuk sahibi olabilme sınırını çoktan aştığı halde bebeği olabiliyor. Çaresi olmayan bir hastalıktan ölmek üzere olan bir adam bedenini dondurup 20-30 sene sonra hastalığın ilacı bulununcaya kadar tekrar hayata dönmek üzere süresiz bir uykuya yatabiliyor. (Kimbilir, belki de 'Yedi uyuyanlar' efsanesi, böyle bir teknolojinin ürünüdür.)
Bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız, gezegenler arası yolculuklar gerçekleştireceğiz, ömrü uzatıp, kanseri ve tüberkülozu tedavi edeceğiz; ama en düşük seviyeli kişiler tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz.
Herkesin açık olarak kabul ettiği bağımlılık, bilim, teknoloji ve siyasetin ürettiği yüksek nitelikli bilgiye doğru, tanığın gerçekliğine olan geleneksel güveni aşındırır ve erkeklerin kesinliklerini nasıl değiştirebileceklerini boşaltır.
İcatların gücü, erdemi ve sonuçlarını incelemek iyidir ve bunların en bariz görüneceği alanlarda, eskilerin bilmediği ve kökenleri yakın zamana ait olsa da belirsiz ve muğlak olan şu üç alandır: matbaa, barut ve mıknatıs. Bu üçü dünyada her şeyin çehresi ve durumunu değiştirmiştir.
Bilim ve teknik alanlarındaki gelişmelerin sadece Batı Medeniyeti’nin ürünü olduğu anlayışının bir yanılgıdan ibaret olduğuna inanıyorum. Batı dünyası karanlık ortaçağı yaşarken İslam dünyasının aydınlık bir devri yaşadığını ve bu ışığın batının da aydınlanmasına katkı sağladığını biliyoruz. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri sadece bir medeniyete mal etmek, bu olguların evrenselliği ile de çelişmekte ve tekelci bir anlayışa yol açmaktadır.
Dağları yerinden oynatmaya yeterli teknik gücün bulunduğu yerde, dağları yerinden oynatan inançlara ihtiyaç yoktur.
Beş duyumuzla donatılmış - teleskoplar ve mikroskoplar ve kütle spektrometreleri ve sismograflar ve manyetometreler ve tüm elektromanyetik spektruma duyarlı parçacık hızlandırıcıları ve dedektörleri ile birlikte - etrafımızdaki evreni keşfedip macera bilimi diyoruz.
Marx, büyük bir kütüphane ve yaşadığı zamanda, dünya biliminin en yaratıcı sentezidir. Ancak Marx, yazdığı zamanları, dünya biliminden kesin bir sıçramayı temsil etmiyor; bilimin içindedir ve o zamanki bilimin, güçlü yanları kadar bazı zayıflıklarını da içinde barındırıyor. Dünya gericiliği, Marx'ın çıkışıyla birlikte bilimin ne büyük bir silah olduğunu görüyor ve Marx'ın omuzlarının üzerinden, dünya bilimine savaş acıyor. Marx, ne eksik ve ne fazla, yazdığı zamanın dünya bilimidir.
Foucault’un yaptığı zamanına göre ayrık görünmüyor: Foucault’un bilimi, yasa zorunluluğu çevresinde dizilmemiş bulgulara, arkeolojiye, indirgeme çabaları, Marx’ı, yararlandığı Ricardo’ya ve Hegel’e geri çevirme çabalarıyla aynı zamana denk düşüyor. Foucault’un yaptığı bir antikacılık’tır.
Foucault, bilimi, bilimin çeşitli kaynaklarından yalnızca birisine, arkeolojiye indirgemeye özeniyor. Kuşkusuz, bilimin kuru’luğu karşısında, zorunluluğu ürkütücü bulunduğunda, bilimsel serüvenin bir aşaması olarak son derece çekici olan arkeoloji veya arşiv araştırması, bir kaçamak ve bir sığınak oluyor. Bir süreç içinde saygın ve gerekli bir yer, sürecin kendisi yapılmak istenince, geri ve kaçkın bir konuma uzanıyor. Foucault bunu yapıyor.
Coşkuyu tekrar bilime ve politikaya sokmak gerekiyor. Coşkunun ve duyarlılığın, teorik politika ve bilimin, vazgeçilmez bir öğesi olması gerektiğini söylüyorum. Çünkü coşku ve duyarlılık insan olmanın vazgeçilmez öğeleri arasında yer alıyor. Kaldı ki, coşku olmayınca aklı ne edeyim? İran şairleri böyle söylüyorlar; katılıyorum.