Truman Doktrini, Ortadoğu'nun emperyal sorumluluğunu, Büyük Britanya'dan Birleşik Devletler'e geçiriyordu. Bu Türkoloji'nin de devri anlamındadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren Türkoloji'nin bir Amerikan disiplini haline geldiğini saptıyoruz.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Önce Türkoloji ve sonra Kürdolojinin doğuş ve gelişmesinde emperyalizm ve emperyalistler arasındaki çatışmanın önemli rolünü netlikle görebiliyoruz.
George W. Bush döneminin "Yeni bir Amerikan Yüzyılı" projesi çıkmaza girmiş durumda. Irak savaşı Amerika'nın Ortadoğu'daki konumunu zayıflattı, Amerika ve Avrupa'da militarist kamuoyunu ciddi ölçüde geriletti ve İran'ın bölgede güçlenmesine yol açtı. Afganistan'da Amerika ve Batı savaşı kaybetti. Asker ölümleri devam ediyor, NATO'nun prestiji yerle bir oldu, Pakistan sallantıda.
İsrail dünyanın karmaşık, istikrarsız ve önemli bir bölgesinde emperyalizmin güvenilir bir müttefiki olduğu için, emperyalist devletler hep sessiz kaldılar, hep sessiz kalacaklar. Sessiz kalmak ne kelime? Bu devletlerin desteği olmasa, İsrail'in varlığını sürdürmesi bile mümkün olamazdı.
100 yıldır kendi ürettiğimiz sorunlarla değil, bizim için, topraklarımız, ülkelerimiz için kurgulanan sorunlarla mücadele ediyor, bu sorunlar nedeniyle ağır bedeller ödüyoruz. Bu coğrafyanın zenginliklerine göz dikenler, ne yazık ki bu coğrafyada istikrar, barış, dayanışma istemiyorlar. Bu coğrafyada ne kadar kan akarsa o kadar petrol elde edeceklerini, o kadar güç devşireceklerini egemen güçler çok iyi biliyor ve daha fazla kan akması için de ellerinden geleni yapıyorlar.
Yaklaşık 10.000 yıl önce uygarlık, Dicle ve Fırat havzasında doğdu. Günümüze yaklaştıkça bu topraklarda ölçüsüz dehşetler yaşandı. 2003’teki George W. Bush ve Tony Blair saldırısı, Iraklıların birçoğu tarafından 13. yüzyıldaki Moğol istilasına benzetilir. Bu öldürücü darbeden hemen önce Bill Clinton’un başlattığı Birleşmiş Milletler yaptırımları gelmişti. Yaptırımları uygulayan iki diplomat (Halliday ile von Sponeck), bunları ‘soykırım benzeri’ olarak nitelendirmiş ve istifa etmişlerdi. Bu yıkımdan arta kalan varlıkların çoğunu da Bush-Blair saldırısı yok etti. 2003’te farklı kimliklerin aynı mahallelerde yan yana yaşadığı Bağdat, bugün sınırsız bir nefret girdabı içindedir; mezhepler ayrı, kuşatılmış bölgelere sığınmıştır. ABD-Britanya istilasının tetiklediği korkunç çatışmalar, tüm bölgeyi paramparça hale getirmektedir.
Nazi Almanyası'nın yenilgisi, ilerlemenin gericiliğe, insanlığın barbarlığa ve sosyalizmin emperyalist gericiliğe karşı zaferidir. Bu zafer, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin, benzeri görülmemiş ölçekte bir ulusal kurtuluş hareketinin ilerletilmesinin ve utanç verici sömürge sisteminin yıkılmasının yolunu açtı.
Biz, bu çatışmaların, başkaları tarafından vaktiyle bizim topraklarımızda kurulan bölgedeki devletlerin kendi politikaları olduğunu ve bunun bize etkilerini düşünüyoruz. Oysa bu devletleri kuran güçler onu yönetir ya da bu devletlerin yönetimi bir başka güce geçer.
Emperyalizm vücudunu tüm dünyaya, Doğu Asya'daki kafaya, Orta Doğu'daki kalbe, atardamarların Afrika ve Latin Amerika'ya uzanmasına yol açtı. Nereye vurursanız olun, ona zarar verirsiniz ve Dünya Devrimi'ne hizmet edersiniz.
Mısır'da Amerikan emperyalizm kaybetti; Mısır halkı kazandı! Mısır’da Ortaçağ kaybetti; laiklik ve çağdaşlık kazandı! Mısır’da dinsel, mezhepsel ve etnik bölücülük kaybetti; millî birlik ve millî bayrak kazandı! Mısır’da emperyalizm işbirlikçiliği ve gericilik kaybetti; Arap halklarının Milli Demokratik Devrimlerinin simgesi olan Nasır kazandı! ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi kaybetti; Orta Doğu halklarının bağımsızlık ve birlik arzusu kazandı! Mısır’da yalnızca Mısır değil, Suriye, Türkiye, Irak, İran ve tüm bölge ülkeleri ve halkları tarihi bir zafer kazandı!
Sovyetler Birliği'nin, İkinci Dünya Savaşı sonunda ülkemizden toprak ve üs istediği, Amerikan arşivlerini kullanarak kanıtladığım ve başında ve işine gelinceye kadar Washington'un bile kabul etmekte güçlük çektiği bir yalandır.
Sovyet düzeni büyük bir aydın kıtlığıyla başladı. Aydınını yaratmak zorundaydı. Ancak çeşitli nesnel koşulların etkisiyle ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, aydın yerine çift dinli yaratıklar ortaya çıkardı.
Bir bütün olarak sanat ve özellikle edebiyat, artık yalnızca ideolojik bir silâhtır. Artık ülkemizde edebiyat, insanımızı geliştirmek için değil sakatlamak amacıyla kullanılan, yüceltmeye değil alçaltmaya ve tüm estetik kabiliyetlerini ortadan kaldırmaya yönelen acımasız bir silâh olmuştur; insafsız bir ideolojik ay
dgıttır. Edebiyat, artık estetik özüne çok yabancıdır; bu bir iş ise yapanı da, yaban yapmaktadır. Emperyalist dünya, bozanın mutlaka bozulduğu bir dünyadır; artık bozulmadan bozamıyorlar.
Garp ve Şark, emperyalizm ve sovyet sosyalizmi, kemalizmi yüceltmede birleştiler; 'tampon' devleti meşrulaştırmak ile kemalizmi abartmak bir madalyonun iki yüzü oldular; bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kemalizme bir katolik nikahı ile bağlı olduğu bir Batı ve emperyalist dogmadır. Sınıf analizinden ve tarihten soyutlanmış bir bakışları var, 12 eylül 1980 Darbesi ile Türkiye'de dinsel bir transformasyon yaşadığını göremediler ve hala sezdiklerini dahi söyleyemiyoruz.
Ama Türkoloji'nin Batı ve Kürdoloji'nin Rusya kaynaklı olduğunu ileri sürerken, Rusya'da Türkoloji çalışmalarının olmadığını düşünmemiz ve anlamamız imkansızdır; böylesinin çok yanıltıcı olacağını belirtmek durumdayız.
Türkoloji esasında bir İngiliz keşfi ise, Rusya'nın da, Kürdoloji'yi keşfederek buna cevap vermesini beklemek zorunludur.
Türkiye'de Türkoloji'nin ve Türkizmin gelişmesine katkıda bulunanların Azeri, daha doğrusu Kafkas ve daha da doğrusu İç Asya bağlantıları açıktır.
Ortadoğu'da Batı tarzı demokrasi sistemi işlemez. Siyasi partiler ya bulunmaz, ya da tamamen göstermeliktir. Sivil toplum kuruluşları ise monarşinin seçkinlerinin kontrolündedir.