Teokratik bir devlet düzeninde vatandaşlık yoktur; kulluk vardır. Millet yoktur; ümmet vardır. Buna bağlı olarak idare edilenlerin haklarından da bahsedilemez. Hak kavramı ve insan hakları, laik hukuk düzeninin bir ürünüdür. Çünkü insanlara hak tanımanın esası, egemen gücün insan olmasına dayanmaktadır. Laik ve demokratik bir düzende insana temel haklarını veren, son tahlilde, başkası değil, yine insanın kendisidir.
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Teokratik bir devlet düzeninde vatandaşlık yoktur; kulluk vardır. Millet yoktur; ümmet vardır. Buna bağlı olarak idare edilenlerin haklarından da bahsedilemez. Hak kavramı ve insan hakları, laik hukuk düzeninin bir ürünüdür. Çünkü insanlara hak tanımanın esası, egemen gücün insan olmasına dayanmaktadır. Laik ve demokratik bir düzende insana temel haklarını veren, son tahlilde, başkası değil, yine insanın kendisidir.
Devletin kutsalı olmaz. Kutsal olan insandır, millettir, duygudur. Üç-beş kişinin bir araya gelip kurduğu yönetim organizasyonunun adı olan devletin nesi kutsal?
Millet amirdir, devlet ve devlet adamları memurdur. Milletin kararı her şeyin üstündedir. Millete görev verilmez, millet görev verir. Millet size ödev verir.
Köklü bir devlet şekli söz konusu olduğu zaman düşünce ve duygularımız kendi aramızda kalmaz. Onları takip eden bütün bir dünya vardır. Cumhuriyet'in ilanı bir milletin kutsal bir ideali, bir ateşi, bir ülküsü gibi ortalığı sarar.
Devlet adamı olarak, hiçbir zaman hatırımızdan çıkaramayız ki, hilâfet orduları bu memleketi baştan başa harabeye çevirmişlerdir. Bir gün yeniden hilâfet orduları kurulabileceğini aslâ gözden uzak tutmayacağız. Türk milleti en büyük acıları halife ordusundan çekmiştir. Bir daha çekmeyecektir. Bir hilâfet fetvasının bizi I. Dünya Savaşı felâketine sürüklediğini hiçbir vakit unutmayacağız. Bir hilâfet fetvasının, millet ayağa kalkmak istediği zaman, ona düşmanlardan daha alçakçasına hücum ettiğini unutmayacağız. Tarihin herhangi bir devrinde, bir halife, eğer zihninden bu memleket mukadderatına karışmak arzusu geçirirse, o kafayı behemehal koparacağız!
Demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır. Fakat ihtilal bir millet hayatının asla arzu etmeyeceği, çetin ve tehlikeli bir ameliyattır. Çok iyi niyetlerle, vatanperver hislerle ihtilal yaparak idare kuranlar, kurdukları idarenin ertesi gününden itibaren kabus içinde yaşarlar. Böyle giderseniz, sizi ben bile kurtaramam!
Savaşımız, Çarların, ruhani reislerin ve eşkıyaların milletimizden gaspettikleri haklarını iade için sonuna kadar devam edecektir...
Karanlık bir geceydi ama Allah'a şükür, Cumhurbaşkanımızın sokağa çıkma çağrısıyla milletimizin iman dolu göğsüyle karanlık geceyi aydınlık bir güne tamamlamıştık. İçimizdeki hainler, kendi silahımızla devletin, milletin silahıyla vatandaşın üzerine ateş ettiği günler yaşadık. Allah bir daha yaşatmasın. Tabii bu bir demokrasi zaferidir. Milletinin devletine sahip çıktığı bir geceydi. Tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum, gazilerimize sağlıklı ömürler diliyorum.
Dünyada Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler içinde bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik, uygarlık ve çağdaşlık konusunda en önde gelen Türkiye’mizin inançlarını en mutlu biçimde yaşayanların ülkesi olduğunu yadsıyamayız. Bu ülkelerden hiçbirisinden demokrasi ve insan hakları Türkiye’deki ölçüde yaşanmamaktadır. Daha anayasası olmayanlar vardır.
Gerçek şair ve yazar sokakta olmalı. Sokağın nabzını tutmalı. Sokaktaki insanı tanımalı. Sadece sokakla kalmamalı ama üst makamlarda da evlerde de bulunmalı. Büyük salonlarda yer almaları gerekir. Sadece müstesna toplantılara katılmak bir yazar, şair için son derece yanlış bir harekettir. Ben milletimle beraber yaşamaktan, onların birtakım zaaflarını görmekten, güzelliklerine şahit olmaktan üzüntü duyan ya da zevk alan bir kimseyim.
Temiz demokratım. Ama ortada bir sorun, hatta trajik bir durum var: Ben tekim, yani dünyada benim gibisi yok... Kuzey Amerika'da olanlara bakalım. İşkenceler, evsizler, Guantanamo kampı ve mahkemeye çıkarılmadan tutuklu kalanlar. Avrupa'da olanlara bakalım. Göstericilerin maruz kaldığı sert davranışlar, plastik mermiler. Bir başkentte göz yaşartıcı gaz kullanan polis. Başka bir başkentte öldürülen göstericiler. Eski Sovyet coğrafyasında olanlardan söz etmiyorum bile.
Benim anayasam şudur: Devletim ve ülkem var oldukça ben de varım. Demokrasi varsa hepimiz varız. Memleketimizin ekonomisini kuvvetlendirmek için elimizden gelen bütün gayreti göstermeliyiz. Ekonomimiz güçlendikçe demokrasi daha iyi yerleşir, dünyadaki itibarımız artar.
Bir ülkede terör varsa, bir ülkede günde yirmiyi aşkın kişi siyasal nedenlerle öldürülüyorsa; iller, ilçeler, mahalle ve köyler silahlı zorbaların egemenliklerine terk ediliyorsa o ülkede demokrasi yoktur. Anayasa düzeni yoktur, yaşam güvencesi yoktur. Yaşam güvencesinin olmadığı yerde de devletin kendisi yok olmuş demektir. 12 Eylül öncesi yaşadığımız ortam böyle bir ortamdı, geçmişi unutmadık! Bu korkunç ortamı duygu, düşünce ve vicdanlarımızda yeniden canlandırıp düşünmek zorundayız...
Devlet, mabut veya baba değildir. Devlet bir istihdam kapısı da değildir. Aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır.
Ülkemizde 'aydın' çevre, büyük çapta bir aymazlık içinde. Pis politika ve çıkarlar da bu aymazlığı koyulaştırıyor. Kimi aydınlar, şeriât düzenini getirme yolundaki girişimlere, laikliğin kaldırılmasına olanak sağlanmasını 'demokratlığın gereği' sayıyor. Laiklik kaldırılmış olsa başlarına neler gelebileceğini düşünmüyorlar. Bilmiyorlar ki, şeriât yalnızca bir 'inanç işi' değildir; şeriât, binlerce yıllık ilkelliklerin kaynağı olduğu gibi, cinayetlerin, terörün, işkencenin de kaynağıdır. İnsan haklarından vazgeçilmedikçe bu korkunç düzenin yolu açılamaz. Aydın çevre, yazık ki bunu kavramış görünmüyor.