Sunucu: …Evet, bugünkü konuğumuz tarihi bir konuk. 18. Osmanlı sultanı 1. ve sonuncu İbrahim. Yani boncuklu deli İbrahim.
[Deli İbrahim içeri girer]
Hoş geldiniz sultanım.
İbo: Hoş bulduk.
Sunucu: Buyrun, oturun.
İbo: Sağ olasın.
[İkisi de oturur ancak sunucu ayak ayak üstüne atar.]
İndir ayağını!
Sunucu: Efendim?
İbo: Ayağını indir dedim.
Sunucu: Ahh! Tabii koskoca padişahın huzurunda ayak ayak üstüne atılır mı?
İbo: Hayıır.
Sunucu: Ya?
İbo: Halkın huzurunda ayak ayak üstüne atılmaz.

Benzer Sözler

Sanatçı halkın gözü, ağzı, kulağı. Halkın yanında olduğunuz, dertlerini söylediğiniz zaman sizi seviyorlar. Ayrıca çok güldükleri zaman da unutmuyorlar. Sevgi ve saygımı seyircimden hiç eksik etmedim. İnsan onuruyla katiyetle hiç oynamadım.

Peki ne görüyoruz; sonsuz tamahkar bir plütokrasi ile karşı karşıyayız. Şunu ileri sürebiliyorum, her sömürgeci Türkiye büyük zenginlerinden daha az sömürgecidir. Artık bunlar için 'halkım' demek çok yersiz, her sömürgeci sömürdüğü halka bunlardan daha yakın ve insaflıdır. Her sömürgeci bunlardan çok daha 'kalıcı' ruh halindedir ve bunları, kesinlikle 'kaçıcı' tarif etmek zorundayız.

Sadece iki gazeteyi ve yalnızca bir temel niteliğiyle ele almak yeterlidir. Hürriyet ve Cumhuriyet'in kısa ve temel işlevleri, bozmaktır; Hürriyet, halkı ve Cumhuriyet de aydını bozmakla görevlidirler. Buradaki 'görev' sözcüğü, her iki gazetenin de bunu bir tür varlık nedeni ve 'devlet görevi' saymaları nedeniyle uygun düşmektedir. Cumhuriyet, 1968-1976 dönemini ayrı tutarsak, içinde bir de 12 mart kesintisi var, hep aydını bozuyordu. Hürriyet için ayrık bir zaman göremiyoruz.

Türkçe Rap yasasına ben küstüm. Bu işi bizler yükselttik, Kartel'le dalga geçilen rap'i bizler yukarı taşıdık, mertebesini yükselttik. Ama insanlar bunu baş üstünde tutacağına ayaklar altına almaya çalıştı, dolayısıyla ne benim anneme küfredilmedi ne de sülaleme küfredilmedi ya da kendi şahsıma küfredilmedi. Hepsi oldu.

Bazı ünlüler beni hâlâ kabul etmiyorlar. "Gece Gölgenin Rahatına Bak" ilk çıktığı zaman radyolar çalmadı, tarzımı algılayamadılar, yaşımdan dolayı kıskandılar, yerden yere vurdular ve benim bu piyasada barınmamı istemediler. Halk her yerde dinleyince radyolar da mecburen çalmaya başladı. Ben bazı şeyleri başarmışım, kabul görmek isterim, saygı duyulmasını isterim.

Türkiye’ye büyük saygı duyuyorum. Irak ve Türkiye arasında en güçlü ilişkiler kurulmalı. Türkiye, komşumuzdur, su kaynağımızdır ve Avrupa’ya açılan kapımızdır. Türkiye ile ortak adetlerimiz de var. Amcamlardan birisi Kraliyet döneminde Irak’ın ilk Türkiye Başkonsolosuydu. Türkiye ile güçlü ilişkiler yeniden kurulmalı. Erdoğan benim dostumdur ve en lezzetli böreği evinde yemişimdir. Türkiye’ye ziyaretlerim olmuştu, olacak da inşallah. Türkiye’ye büyük saygı duyuyorum ve Türk halkını da örnek halk olarak görürüm.

İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz demokrasinin kolayını seçtik, çok şeyler göreceğiz daha…”

Halk cahil, cumhurbaşkanını halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Geçen çok üst düzey bir komutanla konuştum. O da diyor ki; 'Yani hedefleri belli' diyor. Yani efendim demokrasi, insan hakları, özgürlük bunların hepsi bahane. Fevkalade tehlikeli, cumhurbaşkanını halkın seçmesi. Türk halkının seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Çünkü Türkiye Fransa, İsviçre değil, halk cahil.

Bütün halkları 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda Kürdü, Türkü, Alevi ve Sünni’si ile bir araya gelsin bu çok önemli, “Diyarbakır’da da kalenin etrafını dolduralım. Barış zincirini kuralım. Bunların hiç biri masal değil. Yeter ki halk gönülden istesin.

“Ben yaptım” demek hiç doğru değil, yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar her şeyden vergi topluyorsun. Benim paramla yapıyorsun. Sonra karşıma çıkıp ben yaptım diyorsun. Hayır efendim, asıl ben yaptım. Sen sadece konuştun.

Liste
Yükleniyor…