Sınırsız zevklerin dünyası Birinci Dünya ile buna karşı tepki olarak ortaya çıkan köktencilik arasındaki kutuplaşma, günümüzde giderek maddi ve kültürel anlamda varlıklı, uzun ve tatminkar bir yaşam sürmek ile yaşamını aşkın bir hedefe adamak arasındaki çelişkiye karşılık gelmeye başlamıştır. Bu çelişki Nietzsche’nin tanımladığı etkin ve edilgen nihilizmler arasındaki çelişkiye karşılık gelmiyor mu? Bizler Batı’da Nietzsche’nin betimlediği aptalca gündelik zevklere dalmış Son İnsan’ı oynarken, Müslüman köktendinci her şeyini riske eden, kendisini bile yok eden bir savaşa girişiyor.

Benzer Sözler

Nietzsche, ilerleme’ye ve dolayısıyla insan’a inanmıyor. Tekellerin egemenlik kurmaya başladığı bir dönemde yaşıyor; tekellerin bireyleri sürüye çevirmeye başladığını görüyor. Bu görgü ve hastalıklı bir yapıyla, tekellere cephe almak yerine sürüye dönüşen kütlelere cephe almaya kalkıyor, sıradan insandan tiksinmeye başlıyor.

Sizin gibi insanlar soylu kişilerdir. Soylu birine yaraşır uysallıktan ya da öfkeden öteye gidemezler. Bunlar ise boş şeyler! Örneğin, sizler dövüşmezsiniz. Buna rağmen, kendinizi aslan gibi görürsünüz. Biz ise dövüşmek istiyoruz. Ama, konuşmak boşuna! Bizim savurduğumuz toz sizin gözlerinizi yakar, bizim çamurumuz seni kirletir. Sen bize ulaşamadın. Elinde olmadan kendini beğeniyorsun, kendi kendini suçlamak hoşuna gidiyor. Halbuki, bütün bunlar bizim canımızı sıkar. Biz başkalarını kırmalıyız. Sen sevimli bir çocuksun; ama ne olursa olsun, yumuşak, liberal bir beyzâdesin. Babamın söylediği gibi; işte hepsi bu kadar!

Birisi bize yalnızca severseniz anlayabilirsiniz dediyse, her türlü çatışmanın akabinde sağ kalabileceğimizin müjdesini de vermiştir. Sevmek huşu duymanın bir parçasıdır çünkü. Haşyet de anlamanın ön şartıdır.

Yaşıyor, yani savaşıyor olmak her ne kadar insanın ilk, tek ve âsli çabası olarak kalsa da insanlar kendilerini ister istemez buldukları bu çatışmanın kendilerince doğrulanır bir mahiyet kazanmasını arzu ederler. Zaten yapmak zorunda oldukları işi, itile kakıla değil, gönüllüce yapmak isterler. O yüzden yürüdükleri, ama rotası belli olmayan yolda karşılaştıkları her işaret, her bellilik onlara güven verir. Doğru yolda gittikleri telaşına kendilerini o kadar şiddetle kaptırmışlardır ki kuşatıldıkları anlam çemberinden işlerine gelen her adlandırmayı, her tanımı üzerinde fazla düşünmeksizin benimseyiverirler. Çünkü savaş sürmektedir ve ellerine geçirdikleri her silâhı veya kalkanı kullanmada biraz tereddüt gösterecek olurlarsa öldürücü bir darbe yemekten korkarlar.

Dünya genelinde şahit olduğumuz çatışma, dinler ya da uygarlıklar arasındaki bir çatışma değildir. Bu çatışma, birbirine ters iki şeyin, iki çağın çatışmasıdır; Orta Çağ zihniyeti ile 21. yüzyıl zihniyeti arasındaki çatışmadır. Bu çatışma, uygarlık ve geri kalmışlık arasındaki çatışmadır; uygar olanla ilkel olanın, barbarlıkla akılcılığın çatışmasıdır.

Liste
Yükleniyor…