...Şimdi Altan 2 tane yaklaşım var; bir, ya diyoruz ki Türkiye Tek Adam yönetimine çok alıştı, o yüzden bütün bunlar bizi şaşırtıyor. Altılı Masa içindeki tartışmalar, Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki tartışmalar... Halbuki bunlar aslında doğal, siyasetin doğasında olan şeyler. Siyaset bir diyalog, uzlaşmalar rejimi. Ben bunu Almanya'da çok net görüyorum. Almanya koalisyonlarla yönetiliyor. Tek adam yönetiminden o kadar dilleri yanmış ki savaştan beri bir daha Hitler gibi birisi çıkmasın diye bütün sistem koalisyon üzerine, uzlaşma üzerine, diyalog üzerine kurulmuş. O yüzden bir hükümet kurulması aylar sürüyor ve bu seçim sonrası oluyor genelde. Şimdi Türkiye çok ilginç bir şey deniyor; seçim öncesi bir koalisyon kuruldu, ve onun zeminini oluşturmaya çalışıyor. Bir yandan gerçekten zorlu bir süreç. Bu iki ittifak açısından da söylüyorum. Yani muhalefetteki iki ittifak açısından da hiç kolay değil. Tek Adam ağzından her çıkanın kanun olduğu bir yerde "Şimdi nasıl olacak, herkesin rızası mı olacak, herkesin bayrağı mı olup olacak?" falan bunlar büyük kargaşa. Ama demokrasiye dahil bir şey bu, bunu görmemiz lazım. Ama öte yandan da baktığında, ya bu Tek Adam rejimden kurtulmanın tek yolu işte bu yani. Bir araya geleceğiz ve bunu çözeceğiz. Hani "Bunun bu kadar karışık olmaması lazım duygusu" da içimizde. Yani şeye kadar gelmişim 20 yıl geçmiş artık Hani bir adım daha atıp şey yapacaksın bitireceksin işi ve orada hala birbirine çelme takıyorsun. Seyirci olarak tabii biz sahada bunu gördüğümüz zaman da "Ya bunu yapma artık!" diyoruz. İsyan ediyoruz haklı olarak.

Benzer Sözler

Bence yapmamız gereken farklı bir yaklaşım izlemek. Muhalefetin liderlerini desteklediğimizi açık şekilde belirtmeliyiz. Açıkça pozisyonumuzun parlamentoda da yer edinmek isteyen Kürt nüfusun entegrasyonunu sağlamak olduğunu söylemeliyiz. Yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler hakkında sesimizi çıkarmalıyız. Yaptıklarının bedelini ödemeli. Muhalefetle doğrudan iletişimde olup, Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, seçimle.

Tayyip Erdoğan seçimle gider mi? Bana göre hayır. Tayyip Erdoğan'ın artık seçimle bu ülkenin başından gitmesi bana pek mümkün görünmüyor. Tabii seçimle gitmez cümlesini sarf ettiğiniz an akla hep başka şeyler geliyor. Ne demek seçimle gitmez, o zaman darbe mi olacak? Valla darbe ihtimalini en az görenlerdenim biliyorsunuz. Çok uzun zamandan beri de -meslekteki söylüyorum- hatta ilk günden bu yana ki ben mesleğe başladığımdan hemen dört yıl sonra 12 Eylül darbesi olmuştu. O darbeden bu yana zaten askeri darbelerin, bu tür totaliter, faşist uygulamaların asla bu ülkeye yarar getirmeyeceğini söylemiş biriyim, nitekim getirmediğini de gördük. 12 Eylül askeri faşist darbesi işte döndü döndü döndü, 30-40 yıl sonra başka bir otoriter/totaliter rejime dönüştü. Onun için darbe, hem de bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok. Kabiliyet yok derken işte yine kelimeleri seçmek gerekiyor. Sanki ‘Bu asker darbe yapamaz’. Hayır, koşullar onu getiriyor. Yani bugüne kadar darbelere bakın, dünyada da pek darbe kalmadı. Neden? Çünkü hem bir demokratik olgunluğa erişiyor ülkeler, ama daha önemlisi benim gördüğüm -geri kalmış çok ülke var- teknolojik gelişmeler, haberleşmenin çok hızlı olması darbe gibi genel ülkenin her tarafını aynı anda belli grupların aynı şekilde hareket etmesini önlüyor. Siz bir karar veriyorsunuz, ama o karar sizinle birlikte çalışanlara varana kadar zaten her taraftan duyulmuş oluyor. Yani teknik açıdan darbe yapmak bana göre çok zor.

Demokrasi nedir? Yürütmeyle ilgilidir. Yürütmeyi ve yasamayı hızlandırıyorsan, diktattörlük, yavaş işletiyorsan demokrasidir. Fastfood gibi yasa çıkararak demokrasi olmaz. Karakollardaki yangın talimatnamesini değiştirmek yasa çıkartmaktan daha zordur. Son derece edilgen, hedonist, geleceği hiçbir biçimde düşünemeyen, sadece gününü yaşayan ve hiçbir özgürlük kavramı olmayan bir toplum yarattık.

Demokrasi, yürütmenin yavaşlaması demektir. Ne kadar yavaşlatma; bunun bir ölçüsü olduğunu sanmıyorum, sadece tanımını formüle edebiliriz, yürütmenin hızlanmak istediği aşamada hızını kesmek ve kesebilmek demokrasidir. Tersinden de formüle edebiliriz, 'demokratik' olmadığı kabul edilen bir düzenden 'demokratik' tabir edilen bir düzene geçmeye karar verildiği an, yürütmenin de yavaşlayacağına karar verilmiş olmaktadır.

'Hıristiyan' demokrasisi, 'sosyal' demokrasi, 'gerçek' demokrasi veya 'devrimci' demokrasi, ya da 'halk' demokrasisi; bütün bunlar bir karışıklığın göstergeleridirler. Artık sözcüğün ve kavramın bitişine işaret ediyorlar. Artık önüne bir sıfat almadan söylenemeyen sözcükler veya kavramlar bitmiştirler; 'demokrasi' artık sona ermiş durumdadır.

Liste
Yükleniyor…