Sarkozy; “Müslüman ülke Avrupalı olamaz” buyurmuş. Esasen kendisinden “Türkiye AB'ye girebilir ve girmelidir” gibi bir söz sâdır olsa idi, o zaman şaşırırdım. Nitekim on yıldan az fazla bir süre önce Avrupa'da “Müslüman ülke” denebilecek küçük bir Bosna-Hersek'in bulunmasına da tahammül edilemedi. Şu halde Türkiye'nin adaylığı; 1999 depreminden sonra, “bir tesellî ver!” kabilinden isteklere karşı, bir “oyalama ve bu arada bazı şeyler koparma” tertibi olarak mı kabul edildi?

Benzer Sözler

Demokrasimiz tökezledikçe, dünya üstümüze geldikçe kendi konumumuzu Anglo-Sakson demokrasilerine göre değil, ufuk daraltarak Fransız Cumhuriyeti'ne göre değerlendiriyoruz. İki Fransa var. Biri giyotinli, anayasasını insan derisi ile kaplamış, Baudelaire'i cezalandırmış, yargı öncesi insanları giyotine gönderen Savcı Foulquie'yi çıkarmış jakoben Fransa. Ben bu Fransa'ya karşıyım. Öbürü Deckartes'ın, Voltaire'nin, Balzac'ın, Camus'nün, Lacan'ın Fransa'sı. Benim sevdiğim bu ikinci Fransa'dır.

Bir daha söyleyelim. Avrupa Birliği bir siyasi proje. Siyasi projenin Türkiye üzerindeki sömürgeci emellerini eleştirmek çağdaşlığa düşman olmak demek değil. AB'nin Türkiye'yi dışa kapıyor. Sen benim kumam oalcaksın diyor. Biz de çağdaşlıktan yanayız yalnız çağdaşlık AB demek değildir. AB tarihin çöplüğünde yer alan birçok siyasi birlik gibi bir siyasi birlik şu anda da bölünmek üzere.

Şu 46'ncı 23 Nisan'daki hâlimize bakın: Sokağın solunda Rusyacı "Go home" çığırtkanları, sağında Ayasofyacı 31 Mart 1909 hortlakları... Nasıl bir daha o beyti hatırlamazsın: "Öyle bir nehr-i muazzam gibi cûş etmişsin - Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin!"

Gerçek o kadar altta bir yerde değil, bilakis gözümüzün önünde. Yeni bir Orta Doğu kurulacak ve Türkiye burada söz sahibi olmak istiyor. Bunun için de bir alışveriş yapıyor. Başkalarının yapmak istemediği işleri yapacak ve sonunda ülkeye para ve kudret akacak. Beni hasta eden şey bunun adlı adınca söylenmemesi. Onun yerine sanki vicdani bir meseleymiş gibi yutturulmaya çalışılması. Kendi çocuklarının ölümünü, kendi demokrasisinin, insan haklarının mahvoluşunu böyle kılı kıpırdamadan izleyenlerin hepimize Suriye üzerinden vicdan dersi vermesi asap bozucu. Çocuk kandırır gibi!

Avrupa Türkiye’ye karşı “ne içindesin sınırlarımın ne de dışında” siyaseti takip ediyor. Her Avrupalı olma hamlemiz, bir karşı saldırı ile püskürtülüyor. Son Avrupa sınırlarına dâhil edilme maceramız, 70 yıldır Avrupa Ortak Pazarı’ndan Avrupa Birliği’ne ayni minval üzre seyrediyor. Biz girmek için hamle üstüne hamle yapıyoruz, onlar almamak için her defasında yeni engeller çıkarıyor, mazeretler icat ediyor.

İzin verirseniz genel olarak Avrupa'nın durumuyla ilgili konuşmak isterim. Bu bölgedeki bir çok insan Avrupalıların politik olarak var olmadıklarını düşünüyor. AB, sadece ustası ABD'nin izlerini takip ediyor. Soru aslında ABD ile ilgili olmalı zira Avrupa onu takip eder ve isteklerini uygular. AB ülkeleri bağımsız ülkeler değil ve Belçika da AB'nin bir parçası.

Peki ne görüyoruz; sonsuz tamahkar bir plütokrasi ile karşı karşıyayız. Şunu ileri sürebiliyorum, her sömürgeci Türkiye büyük zenginlerinden daha az sömürgecidir. Artık bunlar için 'halkım' demek çok yersiz, her sömürgeci sömürdüğü halka bunlardan daha yakın ve insaflıdır. Her sömürgeci bunlardan çok daha 'kalıcı' ruh halindedir ve bunları, kesinlikle 'kaçıcı' tarif etmek zorundayız.

Liste
Yükleniyor…