Benzer Sözler

Dünya'yı önce silahlandırıp, sonra bu silahları yok etmek için askeri birlikler gönderilmesinden usandım! Anlatabiliyor muyum? Bu küçük ülkeleri durmadan silahlandırıp, sonra gidip bütün bu boku onların üzerine atıyoruz. Dünya'nın kabadayıları gibiyiz. "Shane" filmindeki Jack Palance'a benziyoruz. Çobanın ayakları dibine bir silah fırlatıp: '- "Al onu."' '- "Almak istemiyorum bayım, beni vuracaksınız."' '- "Silahı al."' '- "Bayım, bela istemiyorum. Buraya sadece çocuklarım için şekerleme ve karım için damalı kumaş almaya geldim. Bunun nasıl bir kumaş olduğunu bile bilmiyorum ama haftada 10 kez bunun için dırdır ediyor. Bela aramıyorum bayım."' '- "Silahı al. [Çoban silahı alır - İki el ateş sesi] Hepiniz gördünüz... Silahı vardı!"'

Temelinde bağımsızlık harcı yatan cumhuriyetimiz, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra emperyalistlerin ahtapot kollarına teslim edilmiştir. Öyle bir teslimiyettir ki yer altı zenginliklerimiz çok uluslu şirketlerin emrindedir; öyle bir teslimiyettir ki petrol, maden ve yabancı sermaye yasaları yabancı uzmanlarca hazırlanmıştır; öyle bir teslimiyettir ki ülke topraklarının bir bölümü üs adı altında başka devletin genelkurmayına armağan edilmiştir; öyle bir teslimiyettir ki ordumuzun silahları, araç ve gereçleri okyanus ötesi ülkelerin buyruklarına bağlanmıştır.

Resmî tanımlara göre terörizm bir devleti hedef alabilir, ama bir devlet tarafından yürütülemez. ABD’nin terör tanımları toplumsal adalet hareketlerini kapsar, ama ABD’nin kuklası olan devlet yetkililerin saçtığı dehşetten söz etmez: Nikaragua’da Somoza’nın, Şili’de Pinochet’nin, bütün o diktatörlerin ya da sağcı ölüm tugaylarının… ABD’nin Vietnam halkına karşı yürüttüğü kimyasal savaşta verilen kayıplar, Saddam Hüseyin’in (ABD’den aldığı kimyasallara ve silahlara dayanan) terör sicilini kat kat aşar. ABD, sadece Vietnam’da yürüttüğü emperyalist savaşta 4 milyon insanın canını almıştır.

Yaklaşık 10.000 yıl önce uygarlık, Dicle ve Fırat havzasında doğdu. Günümüze yaklaştıkça bu topraklarda ölçüsüz dehşetler yaşandı. 2003’teki George W. Bush ve Tony Blair saldırısı, Iraklıların birçoğu tarafından 13. yüzyıldaki Moğol istilasına benzetilir. Bu öldürücü darbeden hemen önce Bill Clinton’un başlattığı Birleşmiş Milletler yaptırımları gelmişti. Yaptırımları uygulayan iki diplomat (Halliday ile von Sponeck), bunları ‘soykırım benzeri’ olarak nitelendirmiş ve istifa etmişlerdi. Bu yıkımdan arta kalan varlıkların çoğunu da Bush-Blair saldırısı yok etti. 2003’te farklı kimliklerin aynı mahallelerde yan yana yaşadığı Bağdat, bugün sınırsız bir nefret girdabı içindedir; mezhepler ayrı, kuşatılmış bölgelere sığınmıştır. ABD-Britanya istilasının tetiklediği korkunç çatışmalar, tüm bölgeyi paramparça hale getirmektedir.

Britanya, Washington'un ve onun ülke içindeki tellalarının aksine, verdiği mesajları allayıp pullamakla pek uğraşmaz. Britanya yepyeni bir açık sözlülükle, geçmişten gelen emperyal bir geleneğe atıfta bulunur; ABD ise yoluna çıkan herkesi ezip geçerken, bu işi bir aziz kisvesine bürünerek yapmayı tercih eder.

Bir politikacının kafasında doğabilecek en ölçüsüz düşünce, bir halkın başka bir halka kendi yasalarını ve anayasasını benimsetmek için, elinde silahla onun ülkesine girmenin yeterli olacağına inanmaktır. Kimse silahlı misyonerleri sevmez ve doğanın ve sağduyunun vereceği ilk fikir, bu kişileri düşmanlar olarak geri püskürtmek olacaktır.

Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse bugün de aynen tekrarlanıyor. Geçmişte Ermeni halkı onlara güvendi. Kendilerini Osmanlı zulmünden kurtaracak sandılar ama yanıldılar. Çünkü onlar geldiler kendi işlerini, hesaplarını yaptılar, çekip gittiler ve burada kardeşi kardeş ile kan içerisinde bıraktılar. Ve bugün Kürtlerin yaşadığı aynı budur.

Liste
Yükleniyor…