Benzer Sözler

Anadolu'dan Mustafa Kemal'in sesi geldiği zaman, o zaman, kalbim doğrulup kalktı. Kuru dala yeniden öz su yürüdü, tomurcuk kurusu üzerinde kırmızı gül açtı. Akşam'ın üçüncü sayfasının başsütununu siper gibi kazıp içine yerleştim. Hainlik, tehlike, ıstırap, korku; orada göğüs göğüse bir kavganın bütün acılarını tattım. Yalnız bir acı nedir bilmem: Ümitsizlik duymadım. Günün fıkraları onlardır. Sonra ne geliyor? Zafer ve sevinç...

Sakarya'ya yaklaşıyoruz. Bir millet olarak kalmak için harbetmek ve muzaffer olmak lazımdır. Tam o zaman da maliye durmuştur. İlim, ihtisas ve tecrübe Mustafa Kemal'e hükmünü söylüyor: — Hazinede para kalmamıştır, bulmak ihtimali de yoktur. İlim, ihtisas, tecrübe... Büyük kelimeler, büyük ve korkunç! Verdiği karar da şu: Türk milleti istiklalini ödeyemez! Aylık vermek için harbi bırakmak lazımdı. Mustafa Kemal'in kararı bu değildi, vatan ve istiklal idi. Ve en iyi kanunu arayıp buldu: "Milletin nesi var nesi yoksa yüzde kırkını vatan müdafaası için verecektir." Sakarya, Dumlupınar, İzmir ve Lozan; hepsini böyle ödedik.

Yurdumuzu istila eden Yunanlarla giriştiğimiz savaşlarda bizi, bir yandan mütecaviz Yunanlara karşı şeref ve vatanımızı korumaya çalışırken, diğer taraftan işgal kuvvetlerinin aleti haline getirilen Şeyhülislam Dürri Efendi'nin yıkıcı fetvaların ile uğraşmaya mecbur kalıyorduk. Şeyhülislam bu fetvalarda bizlerin padişaha isyan eden kimseler olmamız itibariyle ve bizlerin emri altında çalışan askerlerin de kâfir sayılacaklarını bildiriyordu. Bugün meclis kürsüsünde konuşan bu hoca (Ömer Bilen) gibi ve dün Yunan uçakları ile fetvalarını Türk siperlerine attıran Şeyhülislam gibi kimseler, mukaddes din kavramlarını siyaset sahnesine getirmek isterlerse de, artık bu gibi kimseler, Türk milletini böyle muzır hareketlerinden dolayı zarara sokamayacaklardır.

-Osmanlı’ya atıfta bulunarak- sıkacaksın boğazını. Bir sıkımlık canı var. Göreceksiniz, donanmamızın Çanakkaleyi geçip Marmaray’a girdiği haberi bile yeterli... Padişah, sarayında ne yapacağını şaşırır, iki mermi ile çatısını başına yıkarım. İstanbul’un bir ucundan bir ucuna bir çıra gibi yanacağı korkusu, onların akıllarının başlarından uçup gitmesi için kafi.

Sunucu: …Evet, bugünkü konuğumuz tarihi bir konuk. 18. Osmanlı sultanı 1. ve sonuncu İbrahim. Yani boncuklu deli İbrahim.
[Deli İbrahim içeri girer]
Hoş geldiniz sultanım.
İbo: Hoş bulduk.
Sunucu: Buyrun, oturun.
İbo: Sağ olasın.
[İkisi de oturur ancak sunucu ayak ayak üstüne atar.]
İndir ayağını!
Sunucu: Efendim?
İbo: Ayağını indir dedim.
Sunucu: Ahh! Tabii koskoca padişahın huzurunda ayak ayak üstüne atılır mı?
İbo: Hayıır.
Sunucu: Ya?
İbo: Halkın huzurunda ayak ayak üstüne atılmaz.

Kelleme fiyat biçiyorlar. Bu nedenle kendi memleketim, Bangladeş’ten atıldım. 10 yıl Avrupa’da yaşadıktan sonra Hindistan’a, Kalküta’ya gittim. Orada da fetvalar boynuma yapıştı. Kitaplarım meydanlarda yakıldı. Haydarabat’ta bir kitabımı tanıtırken bir İslamcı köktendincinin saldırısına uğradım.

Liste
Yükleniyor…