Benzer Sözler

Doğa insana şöyle der: Sen özgürsün, yeryüzünde kimse seni senin haklarından kanunen yoksun bırakamaz. Din ona şöyle seslenir: O bir köledir ve Tanrısı tarafından ömrü boyunca temsilcilerinin demir çubukları altında inlemeye mahkûm bırakılmıştır. Doğa insana doğduğu yurdu sevmesini öğütler, o yurda inançla hizmet etmesini, ona zarar vermeye çalışanlara karşı kendi menfaatlerini yurdununkilerle harmanlamasını söyler; din ona şikâyet etmeden yurt üzerinde baskı kuran zorbalara itaat etmesini emreder, yurduna karşı onlara hizmet etmesini, onların boyun eğmez kaprisleri altında diğer yurttaşlarını köleleştirerek lütuflarını hak etmesini emreder.

Dolayısıyla cennet ve cehennem, iyilik ve kötülük, insan denilen varlığı ortasından ikiye yardı ve bir tarafını diğeriyle kanlı bıçaklı hala getirip bir aptala dönüştürdü. Böylece, geçmişin müthiş tezgahtarları, kutsal zıtlık teorisiyle ambalajladıkları ömür boyu garantili itaatkarlığı özgür insanlara satmayı becerebildi. İtaatkar itleri itaatkar itlere kırdırmaktı bütün hikâye!

Sokağa çıkıp yürümeye başladıǧımızda, her bir metrede bir görünmeyen duvara çarparız. Toplumun, devletin ve sistemin görünmez duvarlarıdır çarptığımız. Kafamızı çarptıǧımız her duvar bir metrede bir bize itaati, uysallığı, disiplini, korkuyu ve boyun eğmeyi hatırlatır. Fiziki olarak hapishanede olmasak bile, duvarları görünmez bir hapishanenin içindeyiz hepimiz. Yasaların, tabuların ve kuralların görünmez duvarlarının büyük hapishanesinde...

Kendi ayağına takılan pranganın zincirlerinin kısaltılmasına, özgürlüklerinin kısıtlanmasına sevinen, bunu kutlayan bir toplumun ruhu köleleştirilmiştir. Öyle bir topluma özgürlüğünü verseniz de, o gönüllü köle kalmayı tercih eder, çünkü köleliğini içselleştirmiş, ayaklarında zincirler olmadan, birileri kendisini çekip götürmeden yürümeyi bilmemektedir. Gönüllü köle, iki kere köledir. En kötüsü ayağındaki, beynindeki ve boynundaki hegemonik zincirlerinin şakırtısından mutlu olup, üstelik bununla gurur duyanların çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşamaktır.

Gerçek ise duvarların ötesinde kalmış. Yaşadığımız yalnızca bir yanılsamadan ibaret. Özgür olduğumuz yanılsaması. Bizi bu boyalı duvarların arkasına hapseden de, o "büyük bir zindan" olan itaatimiz. Dönüp duruyoruz yıllarca bu kısır döngüde, o bir metrelik küçük kayığımızla yirmi metrekare içinde sanki sonsuza dek. Ta ki bir gün duvarları yıkıp, gerçek özgürlüğe ve sonsuzluğa ulaşana kadar. Sanallıktan kurtulup, küçük kayığımızı duvarların ardındaki gerçeğin sonsuzluğunda yüzdürmeyi başardığımızda, işte o zaman gerçek özgürlüğün tadını almış olacağız. İşte o gün özgür bir insan olacağız."

Hepimiz büyük bir hapishanedeyiz. Kendimizi özgür sanan tutsaklarız. Duvarlar beyaz bulutlarla kaplı, boyamışlar maviye kendimizi özgür sanalım diye bir parça. Suyun üzerindeyiz ve önümüzde sonsuz bir ufuk var sanıyoruz. Oysa hareket alanımız 15-20 metrekareden ibaret sistem içerisinde. Hiçbirimiz özgür değiliz, özgürlüğümüzü kısıtlayanlar da dahil. Onlar da, iktidar sahipleri de iktidar makinesinin bir vidası, bir dişlisi olmaktan başka bir şey ifade etmiyorlar. Özgürlüklerini en önce kaybedenler, onu satanlar iktidar makinesinin işte bu dişlileridir. Çünkü özgürlükleri kısıtlayanlar iki kez tutsak olmuşlardır: Birincisi başkalarının özgürlüklerini kısıtladıkları için, ikincisi ise kendi özgürlüklerini iktidar makinesinin dişlileri arasında parçaladıkları için.

Liste
Yükleniyor…