Osmanlı Cemiyeti'nde şunu açık söyleyelim, klâsik devir "İslâm Devri" dediğimiz -Abbasiye Devri" ve "Orta Asya"da Timurlenk ve onun oğulları Uluğ Bey zamanında süren klâsik parlak ilmî gelenek bitmiştir. Osmanlı Dönemi bu klâsik ilmi geleneğin parlak olarak devam ettiği, hattâ devam edebildiği bir devir değildir.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
19. yüzyıl bütün Osmanlı camiasının en hareketli, en sancılı, yorucu, uzun bir asrıdır; geleceği hazırlayan en önemli olaylar ve kurumlar bu asrın tarihini oluşturur.
Darwin, evrim tezini ünlü müslüman filozof İbn Miskeveyh’ten çaldı. Evrim teorisi Batı’nın değil, Müslümanlarındır.
Bilim tarihinin çok büyük bir bölümü; bilimin başarılarıyla, şans eseri keşiflerle, parlak tümdengelimlerle ya da Newton veya Einstein'in büyük sihirli atılımlarıyla uğraşır, ki bu anlaşılabilir. Ancak bilimin ne kadar zor olduğunu, yanılgılara sürüklenmenin kolaylığını ve her zaman daha sonra ne yapılması gerektiğini bilmenin güçlüğünü kavramaksızın, bilimin başarılarını gerçekten anlamanın mümkün olacağını sanmıyorum.
Ancak Kopernik'ten bu yana, insanoğlunun evrende herhangi özel bir konuma sahip olduğunu varsaymaya karşı temkinli olmayı öğrendik.
Sicim kuramcıları şevkle, coşkuyla fiziğin bütün sorularını kısaca cevaplayabileceklerini iddia ediyorlardı. Coşkuları bir sağgörü kazandığı için, 1980'lerdeki eleştirilerimin büyük bölümü de artık geçerli değildir.
Her kültürün bir yaratılış efsanesi vardı. Ama modern bilim, Galileo, Kopernik, Kepler ve Newton’dan başlayarak bu sorulara yanıt vermeye başladı. Soru soruyu açtı ve Güneş Sistemi’nden başlayarak yavaş yavaş nasıl bir evrende yaşadığımızı anlamaya başladık. Henüz “her şeyi” bildiğimizi iddia etmekten çok uzağız; ama birkaç yüzyıl öncesine göre çok şey biliyoruz.
Bilim, dışarıdan insanların sandığı şekilde doğrudan, mantıklı bir şekilde ilerlemez. Tam tersine bilim ileriye bazen de geriye doğru olan adımları çoğunlukla kişiliklerin ve kültürel geleneklerin büyük rol oynadığı son derece insanı bir olaylardır.
1876 ve 1908 Kanun-u Esasîleri'nde, Avrupa'dan etkilenmiş, Türkiye'ye yabancı gözlüğüyle bakan tepeden inmeci sözde aydınlar tesirli olmuşlardır. Bereket versin ki karşılarında kaya gibi sağlam, millî değerlerden aslâ tâviz vermeyen, özellikle 'Türkçe' ve 'Egemenlik' konularında dimdik duran bir Abdülhamid Han vardı.
Spekülatif felsefe tarihi, sordukları sorulara doğru yanıt verme olanakları olmayan kişilerin düştüğü yanlışların öyküsüdür. Verdikleri yanıtları ancak psikolojik duygu ve eğilimlere inerek açıklayabiliriz. Bilim felsefesinin tarihi ise problemlerdeki gelişmenin öyküsüdür. Burada problemler, belirsiz genellemelere giderek ya da insan ile dünya arasındaki ilişkiyi renkli bir betimleyerek değil, teknik bilgiye dayanarak çözümlenir.
Güneş ve gezegenlerin devinimleri sökmesi zor bir düzenlilik gösteriyordu. Onlara yol gösteren melekler olması gerektiği pek de akıldışı değildi. Yoksa nasıl olabilirdi bu düzenlilik?
Eskiçağ ve ortaçağ tıbbındaki dört Özsu’yu anımsayınız: kan, balgam, öd ve kara safra.
Darwin 100 yıl önce öldü. Buna rağmen, evrimsel biyoloji her zaman olduğundan daha zinde, daha heyecan verici bir konumda. Bugünler, Dünya üzerindeki yaşamın güzelliği ve gizemleriyle ilgilenen günümüz akademisyenleri için heyecan verici zamanlardır.
Kutsal Kitap'taki yalın yaratılış resmi, on yedinci yüzyıl sonlarında inandırıcılığını yitirmeye başladı.
Osmanlı İmparatorluğunun tüm izleri tarihten tamamen silinse, bilim dünyasının en ufak bir kaybı olmaz.
Tanzimat hareketi her şeye rağmen Türkiye idaresini modernleştirmek, bir başka deyişle merkezileştirmek yolunda önemli ilerlemeler sağladı. Tanzimat devri görkemle açılıp rezaletle kapanan bir tarihî olaylar bütünü değildir. Hüzünlü ve buhranlı bir atmosferde başladı ve öyle devam etti.
Her milletin tarihinde Çanakkale Zaferi gibi abideler görülmez. Bizde vardır ve bu bütün Doğu'da tektir. Çanakkale Zaferi, çok kolay organize olan, direnebilen, tahammül edebilen ve belirli bir hedef etrafında ısrar eden bir ordu, kumanda heyeti ve toplum olduğumuzu gösterir. Cumhuriyet'i kuran da işte bu mayadır.
Kûtü’l Amâre, Çanakkale Savaşı’ndan sonra biri Britanya İmparatorluğu’nu zora sokan; politikalarına altüst eden ve imparatorluğun yenilmezliği inancını sarsan, dünya hâkimiyetine inanmış Britanya kamuoyunu şüpheye, hatta Kaosa sürükleyen büyük bir zaferdir.