Ortaçağ İslamiyeti, popüler görüşün tersine, kırsal ya da çöl uygarlığı değil, şehir uygarlığıydı.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Ortaçağ'da insan, doğayı etkileyemediği ve kontrol edemediği için kendine güvenden yoksundu. Bitkisel bir yaratıktı. Tekelsi düzende ise insan, toplumu etkileyemediği ve kontrol edemediği için kendisine güven duyamıyor. İnsanı insan yapan nehrin akışını değiştirmektir; bunun için çaba ve ortak çaba gerekiyor. Ortak çaba başarıya ulaştığı ölçüde insan yükseliyor.
Cumhuriyet’in kuruluşu, uygarlık tarihindeki ‘Aydınlanma Devrimi’nin ilk kez bir İslam ülkesinde gerçekleştirilmesi anlamını taşır; hiçbir siyasal çaba, uygarlığın özünü simgeleyen dönüşümlerin değerini gölgeleyemez.
...TC Devleti'nin Anayasal organlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece halkımızı değil, fakat 'aydın din adamı' yetiştirmek amacıyla açılan İmam Hatip okullarında (ve Kur'an kurslarında) okuyan iki buçuk milyon genci, ...şeriât buyruklarıyla eğitmektedir. Bu tür 'aydınlar'la Türkiye nasıl ve ne zaman aydınlığa çıkabilir diye sormak gerekir! Şunu artık iyice bilmemiz gerekir ki, bu köhne zihniyeti terk etmedikçe ve aklın vahye üstünlüğü düşüncesine yönelmedikçe, yani daha açıkçası akıl çağına erişmedikçe, bu ülkede ne hoşgörü ilkesi, ne insanlık sevgisi ve can güvenliği ve nihayet ne de uygarlığa geçiş diye bir şey söz konusu olamayacaktır.
İslâm'a girinceye dek kadını özgür ve eşit haklara sahip bir varlık bilen ve devlet başkanı ya da yöneticisi kılacak kadar yücelten Türk, şeriât bataklığına saplandıktan sonra onu giderek küçük görmeyi, erkeğin hizmetine terk etmeyi ve şehvet aracı haline getirmeyi gelenek edinmiştir. Orhun Kitabeleri'nin kanıtladığı uygarlığın yaratıcısı bir millet iken, şeriât'a kandıkça ve Muhammed örneğine sarıldıkça, bir yandan "akılcılığını" ve diğer yandan da kadını "değer" bilme meziyetlerini terk etmiş ve ilkelleşmiştir. Hiç kuşku edilemez ki bu sonuç, sosyal kanunların ortaya koyduğu doğal bir olaydır. Çünkü tarih şunu kanıtlamaktadır ki her toplum, kadına verdiği değere oranla gelişir ya da ilkelleşir.
Şeriât'ın; insan beynini kemirici, aklı ve mantığı yok edici, düşün gücünü yitirici, yaratıcı zekâyı körletici ve bütün bunlar dışında insan varlığını kul kertesine indirici ve tek bir tümce ile kişiyi uygar gelişmeden önleyici bir felâket kaynağı olduğunu anladığım ve şeriât ile beslenen yığınların insanlığa düşman kesildiğini izlediğim andan bu yana, şeriât zihniyetiyle savaşmayı ve Türk'ün kafasını ve ruhunu şeriât mikrobundan arınmayı kendime yaşam amacı bilmişimdir.
Bu gerçeği yansıtan sadece al-Cahiz değildir; onun gibi daha niceleri aynı görüşte olmuşlardır. Kapalı bir dille anlatmak istedikleri şudur ki, şeriat verileriyle, daha doğrusu Kur’an’ı kaynak yapmak şeklinde bilim uygarlığı yaratmak mümkün değildir. Bu vesileyle şunu da eklemek gerekir ki, Emevi hükümdarları, (özellikle Muaviya) yönetim işlerinde bile Hıristiyanların tecrübelerinden yararlanmışlardır. Söylendiğine göre “..Aramı Bizans tipinde Hıristiyan kültürünün Müslüman muhitine nüfuzu bu devirde başlar ki, bu tesir karakteristik İslam medeniyetinin teşekkülünde etken olmuştur”.
Hırsız ve Talan ruhludur. Vahşi, kaba ve haşindir. Ayak bastığı yeri çöle çevirir. Hırsız ve yalancıdır. Başkasına ait ne varsa genimet olarak görür ve çalar. Uygarlık düşmanıdır.
Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç... Sana diyeceklerim söylemekle bitmez. Yıllardır yaşamamdan çaldığım zamanlar Adına düğümlendi. Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç... Başka şehirleri özleyelim orada seninle. Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar İkimize yetmez.
Dünyada Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler içinde bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik, uygarlık ve çağdaşlık konusunda en önde gelen Türkiye’mizin inançlarını en mutlu biçimde yaşayanların ülkesi olduğunu yadsıyamayız. Bu ülkelerden hiçbirisinden demokrasi ve insan hakları Türkiye’deki ölçüde yaşanmamaktadır. Daha anayasası olmayanlar vardır.
Yolculuklarda tuhaf oluyorum
Bu şehirden her gidişimde
Sanki şehri ben uğurluyorum
Sen benden gideli çok oldu ama..
Ben her gidişimde hala sana el sallıyorum...
Bir tek senin görebileceğin bir yerden; Sana gülümsüyorum.
Onların duydukları kahkahalarım değil.
Çok İstanbul'umdur ben; ne trafiğim biter, ne yağmurum. Mesela uyumam.
Birileri vardır mutlaka nöbetimi tutan. Bir tek sensin boğazıma takılan..
Okumak, bizi bilinmedik üIkeIere götüren bir zihinseI ve anIıksaI yoğunIaşma biçimidir. Kendimize giden, akIımızın ucundan geçmemiş yoIIar buImaktır. Bu bir keşiftir. RekIam ve anIık iIetişim çağında kaç kişi böyIe okuyabiIir; çok az; ama unutuImamaIıdır ki uygarIığımızın sürekIiIiğini sağIayan onIardır.
Dünya genelinde şahit olduğumuz çatışma, dinler ya da uygarlıklar arasındaki bir çatışma değildir. Bu çatışma, birbirine ters iki şeyin, iki çağın çatışmasıdır; Orta Çağ zihniyeti ile 21. yüzyıl zihniyeti arasındaki çatışmadır. Bu çatışma, uygarlık ve geri kalmışlık arasındaki çatışmadır; uygar olanla ilkel olanın, barbarlıkla akılcılığın çatışmasıdır.
Demokratik bir uygarlık kendisini yalnızca eleştirel tepki uyandırabilecek bir betimleme dili oluşturabilmesi halinde koruyabilir.