Martin Luther King’in şiddet ve ayrımcılıktan uzak paradigmatik “dünya evi” vizyonu, eşitlik ve barış değerleri bütün hayvan türlerini kapsayacak şekilde genişletilmedikçe her yanından kan akan bir mezbahadan başka bir şey değildir.
- Henüz kategori yok.
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
-
Hoffenheim-RB Leipzig Karşılaşması: 'Unbeliebtico' İdd…08.11.2025
-
Yorgun Borussia Dortmund'a Karşı HSV: Fikstür Avantajı…08.11.2025
-
Kastamonu'da Kayıp Anne ve Oğul İçin Kapsamlı Arama: A…08.11.2025
-
Kocaelispor - Galatasaray Rekabetinde Sarı-Kırmızılıla…08.11.2025
-
Kompany Liderliğindeki Bayern, Union Berlin Deplasmanı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Barışı, eşitliği savunduğunu iddia edeceksin, sonra da hayvanlara uygulanan işkenceyi, katliamı umursamayacaksın. İşte o zaman türcüsündür ve eşitlik anlayışın insan türüyle sınırlı demektir.
Birbirlerini tanımayan, birbirlerinden şüphe eden kitlelerin bulunduğu yerde ne sulhüsalah yani barış, ne de onurlu bir eşitlik olur.
Ahlaksal ilerleme, bir grubun diğer bir grup üzerindeki tahakkümün meşrulaştırmaya çalışan kadim ataerkillik ve kralların ulvi haklarından Sosyal Darwinizm’e ve türcülüğe dek her türden mitin yapıbozumu ve gizlerini ortaya çıkarılması sürecinde meydana gelir. Ahlaksal ilerleme, hiyerarşik vizyonların eşitlikçi vizyonlarla yer değiştirmesi ve buna bağlı olarak daha geniş ve daha kapsamlı etik bir toplum oluşturulması dinamiğiyle gelişir. Siyahları, kadınları ve diğer dezavantajlı grupları ezmek için kullanılan mantıksız ve haksız akıl yürütmeleri idrak ederek, toplum, türcülüğün de bir başka temelsiz baskı ve ayrımcılık örneği olduğunu kavramaya başlıyor.
Nazi toplama kamplarında kullanılan endüstriyel öldürme biçimlerinin ABD mezbahalarında 19. yüzyılın sonlarında kullanılan tekniklerden model alındığını söylemek gerek. Yahudi soykırımı kurbanları hayvanların mezbahaya götürüldüğü aynı tren raylarında taşındılar, insanlar tavuk çiftliklerindeki tavuklar gibi bir araya tıkıştırıldılar, ve Auschwitz gibi öldürme alanlarının kendi mezbahaları vardı. Hayvanların topyekûn nesneleştirilmesi ve masum canların mekanize bir biçimde öldürülmeleri insanlar için kitlesel öldürmelere yönelik bürokratik yönetimlerin ve teknolojilerin kolayca kendilerine de uygulanabileceği konusunda yapılmış bir uyarı anlamına gelmeliydi. Bu yüzden Theodor Adorno dokunaklı bir biçimde şu sözleri söylemişti: “Auschwitz bir insan bir mezbahaya bakıp da 'ama onlar hayvan' diye düşündüğü zaman başlar”.
Hümanist, şiddet içermeyen ütopya; o sözde “aydın” ve “ilerici” insanlar, eşitlik ve hak kavramlarını bu gezegeni beraber paylaştığımız canlıları da kapsayacak şekilde genişletene dek ikiyüzlü bir yalan olarak kalacak.
Bir hayvan hakları savunucusu olarak, tüm yaşamsal yaşamın eşit derecede değerli olduğunu kabul ediyorum, hepsi de Dünya'da yaşama hakkına sahip, aynı yaşama hakkına sahip, sömürü, kölelik, işkence, taciz ve cinayetten arınmış. İnsanları diğer tüm yaşamlar boyunca yükselten türetme, tarihteki en büyük dehşetlerin sebebidir.
Kendi türünümüzün her üyesine genişletilmesi gerektiğini çoğumuzun kabul ettiği temel eşitlik ilkesinin, diğer türlere de genişletmemiz gerektiğini ileri sürüyorum.
+Sosyalizm; toplumsal eşitsizlikten, ücretli kölelikten, ırk ayrımından, güvensizlikten, sefaletten, savaştan kurtuluş demektir.
Benim asıl peşinde olduğum, bütün zulmün; insanın insana, doğaya ve hayvana uyguladığı zulmün ortadan kalkması.
Kardeş olmak istiyoruz. Saygı ve eşitlik istiyoruz. Babamız Simon Bolivar, barış ve kalkınmanın sağlanması için dengeli bir dünya - bir evren - dengeli bir evren dedi.
Anarşizmin tek amacı, hangi biçimde olursa olsun, bazı insanların insanlığa karşı mücadelesinin durduğu bir noktaya ulaşmaktır.
Bir insanın ya da hayvanın ahlaki statüsünün o hayvan ya da insanı dünyaya getirenler tarafından belirlenemeyeceği gibi, ahlaki bir kavramın uygulanması da onu tasarlayanlar tarafından belirlenemez. Ahlaki haklar sadece onları tasarlayanlar için geçerli olsaydı, insanlığın büyük bir kısmı ahlaki topluluktan dışlanmış olurdu. Bugün anladığımız biçimiyle hak anlayışı, başlangıçta sadece varlıklı, beyaz, erkek toprak sahiplerinin çıkarlarını korumak amacıyla geliştirilmişti; aslında ahlaki kavramların pek çoğu tarihsel olarak ayrıcalıklı erkeklerin çıkarı için geliştirilmişti. Zamanla, eşit gözetilme ilkesi uyarınca benzer durumları benzer şekilde ele almamız gerektiğini kavradık ve hakları (ve diğer ahlaki kavramları) başka insanları da kapsayacak şekilde genişlettik. Eşit gözetilme ilkesi uyarınca bazı insanların başkalarının malı olmasının ahlaki açıdan kabul edilemez olduğuna karar verdik. Eşit gözetilme ilkesini hayvanlara da uygulayacak olursak, kaynak muamelesi görmeme hakkını hayvanlara da tanımamız gerekir.
Ahlak söz konusu olduğunda, bir tavuk bir fil kadar ağırdır. Hayvan etiğini daha temel bir şekilde yeniden düşünmenin zamanı geldi.
Tüm insanlara - insan ya da insan olmayan - bir şey olarak davranmayı bırakmalıyız.
Ben bir sosyalistim; elbette ben bir sosyalistim. Toplumun temelde farklı olabileceğine dair bir vizyona sahibim, tüm insanların eşit olabileceğine inanıyorum ki bu yeni bir fikir değil.
Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben babayla oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. ‘İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak.’ Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir. Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.
Atatürk devrinde tahılla beslenen; incir, üzüm satarak geçinen Türkiye, ufku ve vizyonu itibariyle bugünkünden çok daha ilerideydi.