Küçük bir çocukken babam beni her yıl Birinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı cephelere götürürdü. Babam büyük savaşta askerdi. Adını hiç duymadığı Saraybosna diye bir şehirde sıkılan bir kurşun yüzünden Fransa cephelerinde savaşmıştı. Babamın derin endişelerine ve annemin gönülsüz rızasına rağmen hayatımın büyük bölümünü savaşlarda geçirdim.

Benzer Sözler

Savaşın kötülüğüne inanmak için daha vahşi, daha acılı fotoğraflar mı görmeliyiz örneğin? Böyle mi ikna olacağız? Daha güzel bakan babasız Ezidî çocuklar, daha çok ağlayan anneler mı görmeliyiz? Böyle hikâyeler mi dinlemeliyiz? Böyle anlarda kötü bir gazeteci oluyor, mesela rahat fotoğraf çekemiyor, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama Sontag’ın şu yorumunu da hatırlıyorum şimdi yazarken parça parça. Acı fotoğrafları enflasyonundan yaratılan o zehirli merak duygusuna, moderniteye bu anlamda yönelmiş klişeleşmiş eleştirilere rağmen asıl dert tüm bunlara rağmen insanlığı yitirmemek, sığlığa teslim olmamak, anlamak ve anlatabilmek.

Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz, savaş sizinle ilgilenir. Savaş kazananı da yorar. Ölüm her şeyi eşit yapan doğal sonuçtur. Ölümden korkmayan ölmez; ölüm kendine koşanları hiçbir zaman vurmaz. Ölüm korkusu, ölüm açısından daha şiddetlidir. Ölüm teşkilatının bir anlamı yoktur. Size yol gösterdim de diyebilirsiniz, ama askeri manada emir vermedim. Kahramanlara emir verilmez.

Kimsenin aklından, "Nasyonal Sosyalistler olmasaydı, Avrupa'da barış hüküm sürerdi," diye bir düşünce geçmesin. Hayır, biz olmasaydık da bizim yaptıklarımızı yapacak kimseler çıkardı. Şartlar olgunlaştığında, görevler yerine getirilmelidir, tıpkı olgunlaşan elmanın muhakkak dalında düşeceği gibi! Bizler kadere karşı çıkamayız, ancak onun peşinden gidebiliriz.

Eğer İngiltere'nin dostluğunu aldığım tedbirlerle ve yaptığım gelişmelerle kazanılmadıysa, gelecekte de asla kazanılmayacaktı. Savaşmaktan başka bir seçenek yoktu. Bu savaşa liderlik ettiğim için kadere minnettarım.

Liste
Yükleniyor…