Benzer Sözler

Türkiye'de yaşayıp 'ben Türk değil, Kürt'üm' diyebilir, ne var bunda. Şimdi o Kürt oldu diye ben mi Türklük'ten çıkacağım? Öyle bir şey olabilir mi? Ne kadar anlamsız bir çıkış bu ve bunu çıkartan da maalesef birkaç tane orijinal olmak isteyen münevverler. Coğrafya bilmiyorlar, hiçbir şey bilmiyorlar ve aslında kimliğini saklamak isteyen belki de rahatsız olan adamlar bunlar. Önce kendi kimliğine kendisi sahip çıksın o zaman zaten mesele kalmaz.

Ben yerimi seçmek zorundayım. Seçme zorunluluğum olmamasına rağmen. Ya Türk olacaktım ya da Kürt. Halbuki ben dünyaya gelmeden önce anneme babama mektup yazmadım. Faks çekmedim. Telefon etmedim. Telgrafla bildirmedim. Alevi, Sünni, Türk, Kürt olarak dünyaya geleyim diye.

Türk'ün Batılılaşma gayretlerinde oldukça geniş görüşlü davranmasını ve bu sahada Atatürk sayesinde oldukça mesafe alabilmesini Türk'ün Şeriât'a fazla bağlı olmaması nedeniyle izaha çalışan Arap liderleri, her şeye rağmen şu inançta birleşmektedirler ki Arap kendini ancak Batı kültürü aldıktan sonra tanımaya başlamıştır ve ancak Batıya yönelmek suretiyle bütün gelişmelerine (az da olsa) sahip olabilmiştir. Bir Arap yazarı, H. Şarabi, 1957'de şunları yazmaktaydı: '...hattâ bugün bile şu inkâr edilemez ki Arap aydını kendisini ve durumunu, Kahire'de veya Şam'da veya Beyrut'ta Arapça konuşarak veya okuyarak değil fakat daha ziyade Paris'te veya Londra'da veya New York'ta Fransızca veya İngilizce konuşarak veya okuyarak anlamaktadır.'

Türklerle Kürtler bin senelik müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi hem maddi, hem manevi bir surette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek düşmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azim ile kurtulabilirler. O halde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki milletin birbirini sevmesi her iki taraf için hem dinî hem siyasi bir fariziyedir. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir.

İşte bakın ben Kürt’üm. Kürtleri ve Kürtlüğü severim. Fakat mademki hukuk ve vazifece eşit Türkiye vatandaşlarındanım, her şeyden evvel Türk’üm. (…) Benim bu sözümden, ben mademki Türkiye vatandaşıyım, Kürt lisanı unutulsun, Kürtlüğüm unutulsun dediğim anlaşılmasın. Bilakis, Kürt Kürtçesini, Ermeni Ermenicesini kültürel olarak ihya etsin. Bundan Türkiye’ye zarar geleceğini sananlar ancak bal kabak kafalı veya hain ruhlu kimselerdir.

Peki ne görüyoruz; sonsuz tamahkar bir plütokrasi ile karşı karşıyayız. Şunu ileri sürebiliyorum, her sömürgeci Türkiye büyük zenginlerinden daha az sömürgecidir. Artık bunlar için 'halkım' demek çok yersiz, her sömürgeci sömürdüğü halka bunlardan daha yakın ve insaflıdır. Her sömürgeci bunlardan çok daha 'kalıcı' ruh halindedir ve bunları, kesinlikle 'kaçıcı' tarif etmek zorundayız.

Akepe bir Likud'tur. Her ikisi de emekçi düşmanıdır. Aşırı Batı ve Amerikan yanlısıdırlar. Kendi şeriatlarını rehber alırlar. Hegemonya söz konusu olduğunda bir kalıbın iki tarafı olurlar; birisi eril ve diğeri dişildir. Birisi girer ve diğerine girilir. Bütün fark buradadır; girmek ya da girilmek, Shakespaere'in söylediği üzere, this is the question.

Demek ki, ordunun Kemalizm’i Erbakan’a karşıtlık ile sınırlı idi. Erbakan, dinsel politikacı olmanın yanında, millici, kalkınmacı, İsrael’e karşı, komşu ülkelerle dostluk yanlısıdır; itiraz buradadır. Bu tespitten de şu çıkıyor, “AKP”, sadece bir temizlik hareketi idi, millici ve kalkınmacı olmayan, İsrael ile nerede ise uydu ilişkisinde ve bu nedenle komşu ülkelere karşı iki yüzlü bir hareket aranıyordu, o halde akp, kendiliğinden bir oluşum değil, sadece bir icat idi.

Benim misyonum şudur: Ben ne bir Kürt'ü vereceğim ne bir karış toprak vereceğim. Ben, hep Kürtlere sevgiyle yaklaştım. Kürtler olmazsa biz olamayız. Onlara hep kardeşlik getirdim, hep kardeşlik sundum. Ankara DGM'nin bir hakimi Turgut Okyar'dır, birisi de Orhan Karadeniz'dir; ikisine de geldiğim zaman ellerim kelepçeli şunu söyledim: ‘Değerli yargıçlar, bir gün bu ülkedeki Kürtlerimiz bizden ayrılmak istemezlerse, nihai olarak ayrılmak istemezlerse, sizin yüzünüzden değil, bu ülkede bir Yalçın Küçük olduğu için ayrılmayacaklar,' dedim.

Türkiye yahut Türkmeniya ismini dünyanın en zeki, en bilgili insanları vermiştir. İtalyanlar, Cenovalılar ve Venedikliler tarafından verilmiştir. Çünkü bu adamlar coğrafya bilirler. Etrafı kollarlar. Bir kavramın saçmalığını anlamak için yapacağınız ilk şey onu ilk evvela tercüme etmektir. 'Türkiyeli' gibi bir kavram başka dillere çevrilir mi? Çevrilir dediğin zaman ne kadar gülünç olur ona bakacaksın. İkincisi dünyada 'Türkiyeli' olmayıp da Türk olan vardır. Türkiye bunun coğrafyasıdır. Ben bunları fantezi, fikir jimnastiği olarak görüyorum. 'Türkiyeli' bidon bir kavramdır. Çeviremezsiniz, bundan bir üst kimlik de yaratamazsınız. Sağa sola bakarak bu tür kavramlar kullanamazsınız.

Coğrafyayla kimlik edinilmez. Mesela Fransa memleketin adıdır. Hiç kimseye Fransa'dan türeme bir isim verilmez. Bizim adımızın da Türkiye'den mülhem olması şart değil. Türkiye bir memleketin adıdır. "Türklerin ülkesi" demektir. Eskiden Türkmen de denildiği için Anadolu'ya "Türkmenya", "Turkia" veya "Türkmeniya" diye 12. asrın İtalyanları ad koymuştur. Bu coğrafyadaki etnik grupların kendi kimliklerini, dillerini, kültürlerini yaşatmak haklarıdır. Tabii bunu yapmak için de bilhassa onların münevverlerinin çok gayretli ve çalışkan olmaları gerekir. Önemli olan bu değil. Mühim mesele herkes kendi kimliğine sahip olur, kendi adını söyler, kendi dilini öğrenir, kendi kültürüne sahip olmaya çalışır. Fakat siz kalkıp da bu yüzden öbürünün kimliğini kaldırmasını isteyemezsiniz. Bu gülünç olur, mantık dışıdır bir kere.

Hâlâ bu dakikada bile, bir milyondan ziyade masum Türk'ün, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz ve ekmeksiz, serseri gibi dolaştıklarını da hatırlatmak isterim. Efendiler, çok ıstırap çektik, çok kan akıttık, bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz.

Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir.

Liste
Yükleniyor…