Kilise medeniyete hiçbir şey katkıda bulunmadı. Biraz ilerledi ve kilisenin dışında ve genellikle kilisenin güçlü muhalefeti karşısında gerçekleşen medeniyet hareketlerinin yansıması olarak biraz daha iyi hale geldi. Fakat kilise her zaman medeniyet sürecine direndi. Son hendeğe, adil yollarla ve faul ile, antik ve ortaçağ teolojisinin izlerini, tüm çocukça ahlakları ve sert gelenekleri ve ortaçağ inanç tarzlarıyla koruyabildiği sürece mücadele etti.

Benzer Sözler

Koca bir milleti ayağa kaldırmak için her şeyden önce fikir lazımdır. Millet fikri uyanmadıkça ilerleyemez ve zihniyeti değişmedikçe medenileşmek ve yükselmek yoluna giremez. Milletin haline aşina olmadıkça, millete hizmet mümkün olamaz. Her sanatın iyi yönlerini ve uygunsuz hallerini görüp, öğrenip milli zaafın neden ibaret ve milletin neye muhtaç olduğunu anlamak gerekir.

Varlığımızı Afrika’daki üç, beş bin kişilik bir kabileye, rönesansı Floransa’daki Medicinlere borçluyuz. Ailelerin ve kabilelerin reisleri vardır; bütün büyük işleri hep bir kişi başlatmış, hatta başından sonuna pratik ve yaklaşık olarak o kişi tamamlamıştır.

Medeniyetler, 'üretim fazlasını bir şeyler üretmenin yeni yöntemlerine uygulamayı' bıraktıklarında gerilemeye başlar. Modern terimlerle buna yatırım oranlarının düşmesi diyoruz. (...) İnsanlar buna bağlı olarak sermayeden geçinmeye başlar ve medeniyet evrensel aşamadan gerileme aşamasına geçer. (...) Bununla birlikte, medeniyetler tarihinden alınan en önemli ders, pek çok şeyin olası olduğu ancak hiçbir şeyin kaçınılmaz olmadığıdır.

Müslüman Türk, irfan sahibi idi. İrfan da ne ki, dersek, bir milletin, iman ve tarih yayığında asırlar boyu döve işleye meydana getirdiği deruni zarafet, incelik ve medeniyetin parlak terkibidir. İşte bu terkip, insanoğlunun elinden, dilinden, söz ve davranış olarak taşan bir müstesna verim, iç bünyenin sermaye ve zenginliği denebilir. Böylece de toplumun fertleri, sözleri ve hareketleriyle içinde yaşadıkları cemiyeti buyrukları ile inceltip aydınlatmışlardır. Toprak rejiminin sağlıklı zamanındaki tımar ve zanaatların kolu kanadı altında boy ata ata, örfte adette, san'atta, zarafette, iman, basiret ve hikmette asırlarca mesafe almış Türk cemiyeti nihayet irfan durağına vararak, adeta cismi ruh olmuş, ruhu da cismine bir ilahi kaftan giydirmişti.

Hititler, Frigyalılar, Yunanlar, Farslar, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar da fethetmişler Anadolu’yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil… Fetheden de biziz artık fethedilen de. Eriten de biziz, eriyen de… Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim.

Bilim yolu, akıl yolu öyle kolayına açılıvermemiş, uzun bir zamanın geçmesi gerekmiştir. Bu gerçeği algılayan din adamları gelişen insan zekasının önüne engeller koyarak kendi varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.

Öyle bir medeniyetin mirasçılarıyız ki manevi temeller üzerinde yükseltip hak ve adalet anlayışımızla bina ettiğimiz insanlık kubbesi, asırlar boyu tüm dünyada mazlumların umudu ve sığınağı olmuştur. Dün böyleydi, bugün yine böyledir. Şimdi bize düşen bu mirası varislerimize ulaştırmaktır.

Liste
Yükleniyor…