Kan üzerine kan. Bu gezegenden yükselen kan kokusu herkesin burnuna doluyor olmalı.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Lanet olsun! Beş bin yıl boyunca kaç kişi işkence gördü, kaçtı, açlık çekti, çocuklarını kaybetti, öldü, idam edildi, savaşta öldü, ateşlerde yakıldı; hepsi için acı çekecek olsak. Ne farkı var? Hiçbir farkı yok!
Hep yıkım üstüne yıkım, acı üstüne acı! Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu, çöküverir ağır gölgesi bir bulutun...
Çelik ve et buluştuğunda kan dökülecekse Akşam güneşine kadar kuruyacak, Yarınların yağmuru bütün lekeleri yıkacaktır, Ama aklımızda daima kalacak şeyler var.
Dünya bizi kurtarma ve iyilik yapma aşkıyla dolu insanlar tarafından hep kana bulandı. Tarihteki bütün savaşları içi iyilikle dolup taşan, kendini bir dava uğruna feda ettiğini düşünen kurtarıcılar çıkardı.
Savaşın kötülüğüne inanmak için daha vahşi, daha acılı fotoğraflar mı görmeliyiz örneğin? Böyle mi ikna olacağız? Daha güzel bakan babasız Ezidî çocuklar, daha çok ağlayan anneler mı görmeliyiz? Böyle hikâyeler mi dinlemeliyiz? Böyle anlarda kötü bir gazeteci oluyor, mesela rahat fotoğraf çekemiyor, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama Sontag’ın şu yorumunu da hatırlıyorum şimdi yazarken parça parça. Acı fotoğrafları enflasyonundan yaratılan o zehirli merak duygusuna, moderniteye bu anlamda yönelmiş klişeleşmiş eleştirilere rağmen asıl dert tüm bunlara rağmen insanlığı yitirmemek, sığlığa teslim olmamak, anlamak ve anlatabilmek.
Savaşın bir gününü görseydiniz, bir diğerini görmemek için Tanrı'ya yalvarırdınız.
Savaşa alışamıyorum; beynim temelinde anlamsız olan bir şeyi anlamayı ve açıklamayı reddediyor. Milyonlarca insan bir yerde toplanıyor ve hareketlerine düzen ve düzen vererek birbirini öldürüyor ve bu herkesi eşit derecede incitiyor ve hepsi mutsuz - delilik değilse nedir?
Dinlerin öğretilerini o kadar çok değerli kıldık ki onları diğer insanlara dayatmak için sık sık savaşmak zorunda kaldık.
Beş yüz gündür, şu bulunduğumuz dünya köşesinde, bombardımanlar, tüfek ateşleri; sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar sürüp gidiyor, hiç dinmeden. Ebedi bir savaş alanına gömülüp kalmışız.
Naziler Yahudileri nasıl öldüreceklerini et sektöründe kullanılan teknikleri tektik ederek öğrenmişlerdi. Birbirimize işkence edip öldürmeyi ilk hayvanlar üzerinde öğrendik.
İnsanlar bunu defalarca yapmıştır. kötü kişi olduğunu düşündükleri insanları, kendi refahlarını tehdit eden insanları öldürerek sorunları çözmüşlerdir.
Ben savaşı gördüm. Karada ve denizde savaşı gördüm. Yaralılardan akan kanı gördüm. Çamurda ölüleri gördüm. Yıkılan şehirleri gördüm. Açlıktan ölen çocukları gördüm. Annelerin ve eşlerin ıstırabını gördüm. Savaştan nefret ederim.
Birinci Dünya Savaşı insancıllığa indirilen ağır bir darbe olarak topluluk narsisizminin çılgınca doğmasına yol açtı: Birinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin hepsinde görülen ulusal isteri, Hitler’in ırkçılığı, Stalin’in partiyi putlaştırması, Müslüman ve Hindu dinlerinin bağnazlaşması, Batı’daki bağnaz antikomünizm, Topluluk narsisizminin bu çeşitli belirtileri dünyayı tümden yok olmanın eşiğine getirdi.
Ne yazık ki, savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal” insan davranışıdır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.
Şiddetin her türlüsü aynıdır. Acımasız bir askeri güç sivillere saldırdığında her zaman aynısı olur. Bu Bosna Hersek'te de oldu, Suriye'de de şimdi Filistin'de. Maalesef bunlar gerçek adalet savunucuları bir dur demeden bitmeyecek.
Sadece maddi açıdan değil, öldürme kültürünün manevi sonuçları çok daha ağırdır. Hayvanları ve hemcinslerini öldürmeyi bir yaşam tarzı -zorunlu savunma dışında- olarak kültürleştiren bir topluluk, artık savaş makinesini geliştirmek için her türlü alet ve kurumsal düzeni geliştirmeyi temel alacaktır. Devlet en temel güç kurumu olarak hazırlanırken, savaş okları, mızrakları ve baltaları en değerli araçlar olarak icat edilip geliştirilecektir. Doğal ana-toplumdan çıkan ataerkil toplumun tarihin en tehlikeli sapması olarak gelişmesi, günümüze kadarki tarihin korkunç öldürme ve sömürme biçimlerinin de özüdür. Bu gelişme, bir kader ve ilerlemenin zorunlu koşulu olması şurada kalsın, tam bir sapma halidir. Aslanın krallığına benzer bir gelişme oluyor. Yine yılan-fare diyalektiğine benziyor. Daha şimdiden devlet teorilerine ‘yılan-fare’ teorisi demek doğruya daha yakın bir değerlendirmedir. Çoğu erkeğin soyadı Aslandır. Öyle olmak çok özlenir bir husustur. Soruyorum: “Kimi yemek için?