Benzer Sözler

Bugün ABD ve Britanya gibi ülkelerde çatışmalara sebep olan esas konular ırk, toplumsal cinsiyet, sınıf, küreselleşme veya savaş değil, hayvanların ve yeryüzünün sömürülmesi. Sınıf mücadelesi dönemi bitti; ana-akım feministler, gey ve lezbiyenler, siyahlar, parçalı kimlik politikalarıyla sisteme zarar vermeyecek biçimde marjinalleşmiş durumdalar; solcular ve postmodernistler de kendi içine kapalı seminer ve konferans ağlarında teori parçalayıp “radikal” olma iddiasındalar. Bu arada, yeni eko-savaşçılar, hayvan esirlere ve yeryüzüne özgürlük talepleriyle karanlık gökyüzünü alevlerle aydınlatıyorlar. Britanya’da bir terör uzmanı, Kuzey İrlanda’yla yaşanan gerilimlerin azalmasından beri hayvan hakları hareketinin ülkedeki en büyük “şiddet” kaynağı olduğunu söylüyor. ABD’de “yurtiçi terörist” gruplar listesinin başında kar maskeli ALF ve ELF üyeleri yer alıyor.

Terörizm, ideolojik, siyasî ya da ekonomik saiklerle masum kişilere kasıtlı biçimde şiddet uygulamak demekse, insanların, bir hayatın öznesi olan insandışı hayvanlara karşı yürüttüğü savaş da terörizmdir. Kürk çiftlikleri, sınaî çiftikler, hayvan deneyleri vs. terörist endüstrilerdir; bu endüstrileri destekleyen devletler de terörist devletlerdir. Gerçek kitle imha silahları, hayvanların bedenleri üzerinde deney yapmak, onları öldürmek, yaralamak ya da tüketmek için kullanılan gazlar, tüfekler, bayıltıcı silahlar, çatallar ve bıçaklardır.

Resmî tanımlara göre terörizm bir devleti hedef alabilir, ama bir devlet tarafından yürütülemez. ABD’nin terör tanımları toplumsal adalet hareketlerini kapsar, ama ABD’nin kuklası olan devlet yetkililerin saçtığı dehşetten söz etmez: Nikaragua’da Somoza’nın, Şili’de Pinochet’nin, bütün o diktatörlerin ya da sağcı ölüm tugaylarının… ABD’nin Vietnam halkına karşı yürüttüğü kimyasal savaşta verilen kayıplar, Saddam Hüseyin’in (ABD’den aldığı kimyasallara ve silahlara dayanan) terör sicilini kat kat aşar. ABD, sadece Vietnam’da yürüttüğü emperyalist savaşta 4 milyon insanın canını almıştır.

İsrail ile ABD’nin gözünde terörist olan Filistinli örgütler, Filistinlilerin gözünde ülkelerinin işgaline direnen özgürlük savaşçılarıdır. Keşmir’in bağımsızlığı için çalışan gruplar Hint devletinin gözünde teröristtir, ama Pakistanlıların çoğunluğunun gözünde bağımsızlık savaşçılarıdır. Reagan yönetiminin özgürlük savaşçıları olarak göklere çıkardığı kontra-gerillalara, onların şiddetine maruz kalan Nikaragua halkı -daha isabetli bir şekilde- terörist gözüyle bakıyordu. ABD 1980’lerde Bin Ladin’i özgürlük savaşçısı diye göklere çıkarırken, aynı dönemde pek çok hükümet yetkilisi Nelson Mandela’dan terörist diye söz ediyordu. ABD’nin şirket-devlet kompleksi, ALF (Hayvan Kurtuluş Cephesi) üyelerini terörist diye damgalarken, pek çok hayvan hakları aktivisti onları özgürlük savaşçısı olarak savunuyor.

Hayvan hakları hareketi küresel bir çerçevede büyük bir yoğunluk gösteriyor, toplumda, etik ve insan bilincinde güçlü değişimler yaratıyor. Doğrudan eylem bölümleri her gün düzinelerce kez endüstrilere saldırı düzenliyor, İngiltere’de bu durum o kadar etkili ki ekonomiye her yıl milyarlarca pound zarar veriliyor, bugün artık uluslararası biyoteknoloji ve ilaç şirketleri para kaybediyorlar. İngiltere’deki doğrudan eylem düzenleyen anti-dirikesimci hareket bu yüzden El-Kaide’ye kıyasla ekonomi için daha büyük bir tehdit olarak algılanıyor. ABD’de ELF ve ALF en önemli iki “yerel terörizm” tehdidi olarak görülüyor, bunu FBI’ın terörizm tanımlarına inandığım için değil, hayvan özgürlüğünün şirketler ve tür ayrımcısı değerlere yönelik tehdidini göstermesi açısından söylüyorum. Hayvan hakları küresel anlamda sadece ilgi çekmekle kalmıyor, bu gerçekten de küreselleşmiş bir hareket, insan hakları hareketlerine kıyasla insan paradigmalarını daha radikal şekillerde değişime uğratıyor. Gerçekten de, etiği insanlarla sınırlayan insancıllıktaki hataları düzeltip etiği daha geniş bir ölçeğe yerleştiriyor.

Bir insanın ya da insan türünden olmayan bir aile üyesinin hayatını kurtarmak için kim bir katilin kapısını kırmaz ya da şiddete başvurmaz? Binlerce deniz hayvanını, yunus ve kaplumbağaları yok etmek için okyanusa atılan ağları toplayan Paul Watson’ın eylemlerine kim gerçekten karşı çıkabilir? Kim yavru fokların kafasına inecek o metal sopaları fok katillerinin elinden almaz Watson gibi? Greenpeace hariç kim bir fok katilinin mal/mülk edinme hakkını masum bir fok balığının hayatta kalma hakkının üstünde olduğunu savunur ki? Kim ama kim her bir Nazi’yi öldüren ve karşılaştıkları her bir gaz odasını yakıp yıkan Yahudi direnişçilerde bir hata bulabilir? Eğer bu türden bir mücadeleye ve mal/mülk/eşyanın yıkımına destek veriyorsak neden ALF’e de destek vermeyelim? Bunun sebebi o zamanların 1940’larda kalması ama ALF’in bugün olması mı? O zaman Almanya’ydı şimdi ABD (ve tüm dünya) olduğu için mi? Bunun sebebi o zamanki eylemlerin insanları savunması ama ALF’in hayvanları savunması mı? Bunun sebebi yoksa ALF’i eleştirenlerin insanların lehine sabotaj eylemleri düzenleyen ama hayvanlar uğruna kılını kıpırdatmayan tür ayrımcısı insanlar olması mı? İnsanların en çok karşı çıktığı taktikler mi yoksa? Yoksa davanın kendisi mi? Yoksa seçmenler mi? Zamanımızın en temel ironilerinden birisi ise kapitalizmin sömürücü ve materyalist değerler sistemi içerisinde cansız nesnelerin, eşyaların hayattan daha kutsal olması mı? Canlı varlıkları ve doğayı yok etmek yasal ve çoğu kez etik olarak kabul edilebilir bir işgal biçimiyken hayvanları öldürmek ya da dünyayı yağmalamak adına kullanılan nesneleri paramparça etmek yasa dışı, ahlâk dışı ve hatta bir “terör” eylemi olarak görülüyor.

ALF’nin kullandığı fiziksel şiddeti eleştirenler devlet terörizmi, hayvan katliamları ve küresel boyutlardaki çevre kıyımı karşısında sessiz kalıyorlar. Ölüm tehditlerini kınıyorlar; ama ölümü kınamıyorlar. Eylemcilerin sömürücülere fiziksel saldırılarda bulunmasını kınıyorlar; ama eylemcilere zarar verildiğinde kınamıyorlar. ABD zaten şiddet yanlısı nefret gruplarıyla dolup taşmış durumda. Neonazilerden aşırı sağcı Hristiyan gericilere dek hepsinin de şiddet dolu bir geçmişi var. Mesela Oklahoma City’de yüzlerce insanı öldürdüler ama buna rağmen hükümet ülke içerisinde en büyük tehdit olarak ALF’yi gösteriyor. El-Kaide ve teröristler alenen ülkeyi tehdit ederken FBI, kedileri-köpekleri kurtaran eylemcileri yakalamak için milyonlarca doları heba ediyor, yüzlerce ajan tutuyor.

Eğer ALF’i diğer gruplarla karşılaştırmak istiyorsak doğru seçim El-Kaide ya da Saddam Hüseyin’in Cumhuriyet Muhafızları değil, doğru olan Underground Railroad ve Yahudilerin anti-nazi direnişidir. ALF’teki erkek ve kadınlar Nazi Almanya’sında tutsakları ve Soykırım kurbanlarını özgürlüğüne kavuşturan ve nazilerin kurbanlarına işkence edip onları öldürmek için kullandığı silahları, tren yollarını ve gaz odaları gibi ekipman ve araç gereçleri yok eden özgürlük savaşçılarıdır. Aynı şekilde, özgürleştirdikleri hayvanların çoğu için veteriner bakımı ve yuva sağlayan ALF kendine ABD’deki Underground Railroad hareketini model alıyor, bu hareket kaçak kölelerin özgür eyaletlere ve Kanada’ya varmasına yardım etmişti. Ancak şirket toplumu, devlet ve medya, ALF’i terörist diye yaftalarken ALF aslında geçen iki yüzyılın büyük özgürlük savaşçılarıyla büyük benzerlikler taşıyor, ayrıca hayata yönelik şiddeti ve kanı durdurarak diğer türler adına adaleti sağlama arayışı sebebiyle çağdaş barış ve adalet hareketleriyle de bir kan bağına sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Hayvanların hakları olduğu ve bu hakların mülkiyet haklarının üstünde olduğu kabulüyle ALF’in hayvan sömürüsü endüstrileri, devlet ve medya tarafından öne sürüldüğü gibi terörist değil tam tersine karşı terörist ve yeni özgürlük savaşçıları olduğunu öne sürüyorum. Nazi direniş hareketi gibi işkence etmek ve öldürmek için kullanılan alet ve araçları yok ediyor; Underground Railroad gibi köleleri kurtarıp onları özgürlüğe taşıyor ve şu anda yaşanan bütün insan hakları mücadelesi gibi barış ve adalet arıyorlar.

Şiddeti ve korkunç trajediyi durdurmak için kişi, barış şarkıları söylemekten biraz daha fazlasını yapmalıdır. Bu akımın evrim geçirip, 'İrlanda Cumhuriyet Ordusu' gibi bir akıma dönüşeceği ve şimdiki kullanılan taktikleri değil de -şimdiki kullanılan taktikler terörizm değildir- masum ve silahsız kişiler ya da hayvan deneyleriyle ilgisi olmayan bir kişi zarar gördüğünde, gerçek terörist taktikler kullanacağı imkansız bir şey değildir. Fakat bunun doğuracağı sonuçlar bazen kaçınılmazdır.

Bizler karanlık, rahatsız edici zamanlarda yaşıyoruz: savaşlara, soykırıma, terörizme, küresel kapitalizme, sınır tanımayan militarizme, bugüne dek benzeri görülmemiş bir devlet gözetimine ve baskına, sallama bir “terörizme karşı savaş” nidasıyla muhaliflere karşı girişilen saldırılara ve türlerin yok oluşu, yağmur ormanlarının tükenişi ve küresel ısınma gibi çeşitleri olan ekolojik bir krize tanık oluyoruz. Bilim adamları küresel ekolojik krizde, geriye dönülmez bir noktaya varmak üzere olduğumuz konusunda insanları uyarıyor. Çoğu bilim adamı da, buzulları suya ve ormanları da çöllere çeviren katastrofik değişimlerin meydana gelme hızından dolayı ciddi bir şaşkınlık yaşıyor.

Liste
Yükleniyor…