Benzer Sözler

Bin Ladin'in bizzat kendisi bana Arap dünyasındaki Batı yanlısı rejimleri, Mübarek ve Yemen'deki bin Ali diktatörlüklerini yıkmak istediğini söylemişti. Yeni bir İslami halife yaratmak istiyordu. Ancak son birkaç ayda milyonlarca Arap Müslüman ayaklandı ve şehit olmaya ama İslam için değil, özgürlük ve demokrasi için can vermeye hazır olduklarını gösterdi. Bin Ladin bu diktatörleri deviremedi ama milyonlar başardı. Onlar halife de istemiyorlardı.

Birleşik Devletler'in güçlü bir müttefiki olan İran, 1979 devrimiyle birlikte bölgede ve dünya çapında ABD'nin en inatçı mühaliflerinden biri haline geldi. Bugün, Afganistan ve Irak'taki savaşlar nedeniyle İran sınırlarında Amerikan askerlerinin konuşlandırılması, Birleşik Devletleri ve İran'ı her şeye rağmen bazı ortak çıkarları paylaşan, tetikte rakiper ve komşular konumuna getirdi. Tüm bunların nedeni, İran'ın nükleer programları ve terörizmle olan ilgisidir.

Ortadoğu'nun üç kilit ülkesi var. Bunlardan ilki olan Mısır'ı darbe ile birlikte 'yola getirmeyi' başardılar. Diğeri İran; onu da nükleer anlaşmayla beraber yaptırımları da kaldırarak içlemeye başladılar. Geriye kaldı 'yalnız ve güzel ülkem' Türkiye.

Arap Baharı döneminde, halklar diktatörleri alaşağı edip yerine kendi istedikleri yönetimleri getirene dek, ABD Türkiye'yi 'model ülke' olarak sundu. Ancak yönetime gelenler, ABDİsrail'în arzu ettiği parti ve gruplar olmayınca darbelerle yönetimler tekrar indirildi ya da Tunus'taki gibi pasifize edildi. Batı'nın beraber çalıştığı askerî faşizm düzenlerine 'demokrasiyi yerine oturtmak' denilirken, o ara Türkiye de birden 'otoriter ülke' kategorisine sokuluverdi. İran-ABD işbirliği bu konjonktürde geldi.

İran nükleer güce sahip olursa, bunun Türkiye ile ilişkisi ne olabilir? Tabii ki komşumuz ama İran’ın bu silaha sahip olması, hemen Türkiye’ye saldıracağı anlamına gelmez. 1639 Kasr-ı Şirin’den beri ciddi bir çatışma yok. Ama ikili ilişkilerde bir kere İran lehine ciddi bir güç dengesi kayması olur. Ayrıca özellikle orta bölge Kafkasya’da üçüncü taraflar üzerinde, Türkiye ile İran arasındaki rekabette İran, bir adım öne geçer. Bunu da görmek lazım.

Demokrasi nedir? Yürütmeyle ilgilidir. Yürütmeyi ve yasamayı hızlandırıyorsan, diktattörlük, yavaş işletiyorsan demokrasidir. Fastfood gibi yasa çıkararak demokrasi olmaz. Karakollardaki yangın talimatnamesini değiştirmek yasa çıkartmaktan daha zordur. Son derece edilgen, hedonist, geleceği hiçbir biçimde düşünemeyen, sadece gününü yaşayan ve hiçbir özgürlük kavramı olmayan bir toplum yarattık.

İranlı dostlarım, benim İran'da en yüksek düzeyde izlendiğimi, okunduğumu söylediler ve bir de, Mossad'ın bütün sırlar yazılmamışsa, öldürmediğini haber verdiler. Oradaki pratik budur. Çünkü öldürürlerse, o zamana kadar açıklanmamış sırlar, açıklanır; endişeleri bu imiş ve ben bu öğüdü ciddiye alıyorum. Zamana bırakıyorum. Benim, Irak’taki Kürt Şefleri’nin Kripto-Yahudi olduklarını açıklamam, Tel-Aviv’de büyük bir rahatsızlık yarattı ve senaryonun önemli bir bölümü açığa çıkmış oluyor. Irak’ta bir Kurdo-Judaic devlet kurmak istediklerini ileri sürüyorduk, şimdi daha inandırıcı olmuştur. Ayrıca, artık bir perde inmiştir ve o perdeyi tekrar çekmek imkânsızdır. Bu nedenle Mossad’ı da artık fazla önemsemiyorum.

Demokrasi, yürütmenin yavaşlaması demektir. Ne kadar yavaşlatma; bunun bir ölçüsü olduğunu sanmıyorum, sadece tanımını formüle edebiliriz, yürütmenin hızlanmak istediği aşamada hızını kesmek ve kesebilmek demokrasidir. Tersinden de formüle edebiliriz, 'demokratik' olmadığı kabul edilen bir düzenden 'demokratik' tabir edilen bir düzene geçmeye karar verildiği an, yürütmenin de yavaşlayacağına karar verilmiş olmaktadır.

'Hıristiyan' demokrasisi, 'sosyal' demokrasi, 'gerçek' demokrasi veya 'devrimci' demokrasi, ya da 'halk' demokrasisi; bütün bunlar bir karışıklığın göstergeleridirler. Artık sözcüğün ve kavramın bitişine işaret ediyorlar. Artık önüne bir sıfat almadan söylenemeyen sözcükler veya kavramlar bitmiştirler; 'demokrasi' artık sona ermiş durumdadır.

Liste
Yükleniyor…