İnsanlık tarihinin en büyük musibeti olan bu Yahudiler, öncelikle içimizdeki Yahudilerle, içimizdeki Yahudileşenlerle birlikte Osmanlı imparatorluğunu yıktılar. Osmanlı imparatorluğunu yıkarak Filistin’e giden, yani Filistin işgaline, Filistin’de bir Yahudi devletine giden yolu açtılar. Eğer Osmanlı yıkılmasaydı, Sultan Abdulhamid, tahttan indirilmeseydi bugün Filistin ne işgal edilir, ne Filistin’de bir Yahudi devleti kurulabilir, ne de o aziz topraklar kan gölüne çevrilirdi.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Yahudiliğin Filistin'e yerleşmesinde 'Mikve İsrael' çok çok önemlidir. 'Mikve' İspanyolca'da, 'umut' demektir, İbrani 'Tikve İsrael' diyorlar; o zamanki Osmanlı memaliki ve bugünkü İsrael'de kurulan tarım okulu ve çiftliğidir. Benzeri Aydın'da da kurulmuştur. Hepsi, Hamid zamanındadır. İstememiştir, ancak kapıları açmıştır. Kuşkusuz Sultan Hamid, ürkmüştür, sonra önlemeye çalıştı. Ama atı alan Üsküdar'ı geçmişti.
Filistin Araptır ve nehirden denize kadar özgürleştirilmelidir. Filistin topraklarına göç eden tüm Siyonistler burayı terk etmelidir.
Filistin Araptır ve nehirden denize kadar özgürleştirilmelidir. Filistin topraklarına göç eden tüm Siyonistler burayı terk etmelidir.
Siyonizm; Filistin'de bir Yahudi burjuva devleti örgütlemeyi amaçlayan ve Yahudi işçi sınıfı kitlesini proletaryanın genel mücadelesinden izole etmeye çalışan, Yahudi küçük ve orta burjuvasını toplayan gerici ve milliyetçi bir harekettir.
Yahudiliğin Filistin'e yerleşmesinde "Mikve İsrael" çok çok önemlidir. "Mikve" İspanyolca'da, "umut" demektir, İbrani "Tikve İsrael" diyorlar; o zamanki Osmanlı memaliki ve bugünkü İsrail'de kurulan tarım okulu ve çiftliğidir. Benzeri Aydın'da da kurulmuştur. Hepsi, Hamid zamanındadır. İstememiştir, ancak kapıları açmıştır. Kuşkusuz Sultan Hamid, ürkmüştür, sonra önlemeye çalıştı. Ama atı alan Üsküdar'ı geçmişti.
Vak'ay-i Hayriye, Osmanlı Türkiyesi'nde ulema sınıfını çırıl çıplak etti. Osmanlı Türkiyesi'nin yeniden doğuş umudu, Yeniçeriliğin ilgasıyla başladı. Şehzadeliğinde Yeniçerilerin kirli kementlerinden dünyaya yeniden dönen Mahmut-i Adli, yaygın adıyla İkinci Mahmud, kurtarmak için yıkmak gerektiğini bilen bir hükümdar oldu. Sultan Mahmut'un yanı başında, gözü önünde. Yeniçerilerin hain kementi ile hayatını kaybeden Üçüncü Selim, bir yana bırakılacak olursa, Türkiye'de tüm yenilikler, Sultan Mahmut ile ve Vak'ay-i Hayriye ile başladı.
Orta-Doğu ve Balkanları Avrupa ve Amerika’nın tasallutundan kurtarma yükü Osmanlı Devleti’nin omuzlarındaydı. Önceleri bölgede bir Pax-Ottomana ihdas etmiş bulunan Osmanlıların omuzları zamanla bu yükü kaldıracak güçten mahrum kaldı. Daha doğrusu Avrupa ve Amerika’nın güçlü oldukları alanla Osmanlıların güçlü olduğu alan birbirinden farklıydı. Güçler arasında mahiyet farkı vardı. Kapitalizmin dünyaya sunduğu ölçüler bakımından Osmanlı Devleti dünyanın en güçsüz devletiydi. Bu güçsüzlüğün kaçınılmaz sonucudur ki Osmanlılar tarihten silindi, gitti. Fakat Osmanlı devletinin hayat kaynağı sarih bir biçimde anti-kapitalist olan tarih yükü Türkiye’ye kaldı. Türkiye’nin etrafındaki ülkeler bu yükten muaf oldukları için her aşamada Avrupa ve Amerika oralara musallat oluyor. Karışıklıkların sebebi bu. Türkiye başından tarih yükünü atmaya kalkışamıyor. Sakin kalışının sebebi bu.
Osmanlı’da halk Tanrı emaneti olarak kabul edildiği için devletin başlıca vazifesi onun durumunu düzeltmek ve refahını sağlamaktı.
Bizim azametli padişahlarımız saray havuzlarında cariyelere göbek attırırlarken Batı'da Büyük Frederik'ler, en ünlü Batılı düşünürlerden, Leibniz'den veya Thomasius'tan, Voltaire'den, Diderot'tan feyiz almakta, bu bilginlerin kültürü ile hal ve hamur olmakta idi.
60'lı yıllarda bunlara 'çer çöp', 'kocakarı ilacı' dediler. O zamanlarda Osmanlı'nın otacı kültürü maalesef kaybolup gitti. Kaybolan kültürümüzü ben tekrar ayağa kaldırmaya çalışıyorum. Osmanlı'dan bu yana gelen otacı kültürünü tanıtmaya ve insanlara anlatmaya çalışıyorum. Doğanın bize verdiği şifa gücü ortadadır. Ben gezerek insanlara bu hizmeti sunmaya çalışıyorum.
Sınırlar güvenlik için gerekli değişiklikler yapılmak şartıyla 1967 sınırlarına dayanacaktır. Eğer belli bir miktar Filistin toprağını alırsak karşılığını gene toprak olarak vereceğiz. Onların topraklarını çalmayacağız. Bağımsızlığa tamam ama kimse bu Filistin'i tehdit etmeyeceği için onlar da silahsızlandırmayı kabul ediyorlar. İsrail'e yöneltilen tehditler bittiği zaman İsrail'in de silahsızlandırılabileceğini umuyorum.
Osmanlı'nın cami, medrese ve tekke gibi sosyal yapıları iyi tahlil edilerek ABD'de eğitim ve tebliğ çalışmalarının yapılması gerekir. Amerika'daki insanlar yumuşak Hıristiyan'dır, onlara Protestan denir.
Dünyada, tarih bilinci böylesine köreltilmiş başka bir toplum olmasa gerek. Osmanlı'yı, ortaya koyduğu köklü ve çok yönlü mirasıyla ve misyonuyla değerlendirmek ve anlamlandırmak yerine, sadece ya hamasi nutuklar atarak, ya da şaşırtıcı bir şekilde karalamaya çalışarak Osmanlı'yı anlayabilmemiz mümkün değildir. Oysa Osmanlı'nın mirasını ve misyonunu en çok bugün anlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Osmanlı çökertilmişti ve yerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın iddialarına ve misyonuna sahiplenmediğini alenen tüm dünyaya ilan etmesine rağmen Batılı hegemonik güçler Türkiye'ye her zaman belli bir mesafeden ve paranoyak bir kuşkuyla bakmaktan geri durmadılar.
Orhun Abideleri'ni de Bosna'daki eserleri de ihya eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Dünyanın çeşitli yerlerinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın bizlere miras bıraktığı eserleri korumak da boynumuzun borcudur. Bu eserin restorasyonunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Caminin süsü cemaatidir, inşallah bu camimizin cemaati bol olur.