Benzer Sözler

Bebeklerin işkence görmesinin tamamen yasal olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bir bebek işkence odasının yerini keşfediyorum. Bebek işkencesinin yasa dışı ilan edilmesi için kampanya düzenleyebilirim, ama bu kampanya bebekleri bugün, yarın ya da önümüzdeki aylar boyunca ya da seneler boyunca işkence görmekten kurtarmayacaktır. İşkence odasını yıkabilirim, ama işkence yapan kişinin son derece kararlı olduğunu biliyorum, muhakkak kısa sürede yeni bir oda hazırlayacaktır. İşkenceciyi hapse atacak türden bir yetkim de yok. O yüzden onu öldürüyorum. Benim bu eylemim meşru mudur?

Buradan merkez medyaya sesleniyorum. Bütün reklamları belli bir gelir seviyesinin, belli bir evi eğitim seviyesinin üzerinden alırsın. Cumhuriyet Halk Partisi seçmeninin yüzde 70’i seni izler. Oraya çıkardığın iki yorumcu ile denge kurar gibi yaparsın, bu soruşturmada bütün suçu bize yıkarsın. Daha hiçbir şey yokken, gizliyken. Buradan söylüyorum. Merkez medyaya, haber kanallarına. Bu haberleri görmeyin, yapmayın. Pazartesi günü tüketimden gelen gücünü kullanmayan, size hedefe koymayan, ‘Buna sessiz kaldılar görmediler’ diyen, Gezi’de penguen verip de ertesi gün nedamet getirenlere söylüyorum. Polisin ‘220 bin’ dediği, gözün 500 bini gördüğü, dronun 1 milyon çektiği bir gece mitingini görmeyenlere söylüyorum. Sizi izleyen, bize oy veren yüzde 70, sizi izleyenin yüzde 70’i, tüketimden gelen gücünü, diğer firmalarınızın ürünlerini tüketirsem, reklamlarınızı izletirsem namerdim.

Ilımlı bir şekilde düşünmek, yazmak veya konuşmak istemiyorum... Evi yanan bir adama sakince alarm çalmasını söyleyin; yağmacıların elinden hanımını sakin bir şekilde kurtarmasını söyleyin; anneye bebeğini yangının içinden sakin sakin çıkarmasını söyleyin; ama böyle bir durumda bana ılımlı ol demeyin..!

Kelleme fiyat biçiyorlar. Bu nedenle kendi memleketim, Bangladeş’ten atıldım. 10 yıl Avrupa’da yaşadıktan sonra Hindistan’a, Kalküta’ya gittim. Orada da fetvalar boynuma yapıştı. Kitaplarım meydanlarda yakıldı. Haydarabat’ta bir kitabımı tanıtırken bir İslamcı köktendincinin saldırısına uğradım.

Şu ana dek hayvan özgürlüğü hareketinde Nat Turner ya da John Brown gibi isimler görmedik; ama ortaya çıkmaları belki de an meselesi, çıktıklarında da eylemlerinin haklı sebebini de beraberinde getirecekler. Ayrıca onlardan önce çabalayanlar da olmuş olacak. Mücadele gospeline göre: adalet yoksa, barış da yok.

Hayvan hakları hareketi küresel bir çerçevede büyük bir yoğunluk gösteriyor, toplumda, etik ve insan bilincinde güçlü değişimler yaratıyor. Doğrudan eylem bölümleri her gün düzinelerce kez endüstrilere saldırı düzenliyor, İngiltere’de bu durum o kadar etkili ki ekonomiye her yıl milyarlarca pound zarar veriliyor, bugün artık uluslararası biyoteknoloji ve ilaç şirketleri para kaybediyorlar. İngiltere’deki doğrudan eylem düzenleyen anti-dirikesimci hareket bu yüzden El-Kaide’ye kıyasla ekonomi için daha büyük bir tehdit olarak algılanıyor. ABD’de ELF ve ALF en önemli iki “yerel terörizm” tehdidi olarak görülüyor, bunu FBI’ın terörizm tanımlarına inandığım için değil, hayvan özgürlüğünün şirketler ve tür ayrımcısı değerlere yönelik tehdidini göstermesi açısından söylüyorum. Hayvan hakları küresel anlamda sadece ilgi çekmekle kalmıyor, bu gerçekten de küreselleşmiş bir hareket, insan hakları hareketlerine kıyasla insan paradigmalarını daha radikal şekillerde değişime uğratıyor. Gerçekten de, etiği insanlarla sınırlayan insancıllıktaki hataları düzeltip etiği daha geniş bir ölçeğe yerleştiriyor.

Bir insanın ya da insan türünden olmayan bir aile üyesinin hayatını kurtarmak için kim bir katilin kapısını kırmaz ya da şiddete başvurmaz? Binlerce deniz hayvanını, yunus ve kaplumbağaları yok etmek için okyanusa atılan ağları toplayan Paul Watson’ın eylemlerine kim gerçekten karşı çıkabilir? Kim yavru fokların kafasına inecek o metal sopaları fok katillerinin elinden almaz Watson gibi? Greenpeace hariç kim bir fok katilinin mal/mülk edinme hakkını masum bir fok balığının hayatta kalma hakkının üstünde olduğunu savunur ki? Kim ama kim her bir Nazi’yi öldüren ve karşılaştıkları her bir gaz odasını yakıp yıkan Yahudi direnişçilerde bir hata bulabilir? Eğer bu türden bir mücadeleye ve mal/mülk/eşyanın yıkımına destek veriyorsak neden ALF’e de destek vermeyelim? Bunun sebebi o zamanların 1940’larda kalması ama ALF’in bugün olması mı? O zaman Almanya’ydı şimdi ABD (ve tüm dünya) olduğu için mi? Bunun sebebi o zamanki eylemlerin insanları savunması ama ALF’in hayvanları savunması mı? Bunun sebebi yoksa ALF’i eleştirenlerin insanların lehine sabotaj eylemleri düzenleyen ama hayvanlar uğruna kılını kıpırdatmayan tür ayrımcısı insanlar olması mı? İnsanların en çok karşı çıktığı taktikler mi yoksa? Yoksa davanın kendisi mi? Yoksa seçmenler mi? Zamanımızın en temel ironilerinden birisi ise kapitalizmin sömürücü ve materyalist değerler sistemi içerisinde cansız nesnelerin, eşyaların hayattan daha kutsal olması mı? Canlı varlıkları ve doğayı yok etmek yasal ve çoğu kez etik olarak kabul edilebilir bir işgal biçimiyken hayvanları öldürmek ya da dünyayı yağmalamak adına kullanılan nesneleri paramparça etmek yasa dışı, ahlâk dışı ve hatta bir “terör” eylemi olarak görülüyor.

Gezegenin her bir yanında gözler önüne serilen devasa bir soykırım var, ve şu anda en çok ihtiyacımız olan şey devasa bir toplumsal direniş, ve ne şekilde olursa olsun dünyaya ve hayvanlara karşı yürütülen bu total savaşı durdurmak. Öfkeye, direnişe, korkusuzluğa, fedakârlığa, bedenlerimizi öne sürmeye, gerekirse özgürlüğümüzü ve hatta hayatlarımızı riske atmaya ihtiyacımız var. Akademisyenler nihayetinde politik eyleme ve devrimci değişimlere sürekli engel olan, kendi çıkarlarına düşkün kariyeristler, hayvan soykırımından para kazanan çıkarcılar, bürokratik görevliler, devletin hizmetçileri ve teorik fetişistler topu topu.

Sivil itaatsizlik ve sabotaj birçok modern özgürlük mücadelesi için katalizör görevi gördü. Boston Çay Partisi’nden Underground Railroad’a, Sufrajelerden İnsan Hakları Hareketi’ne; Vietnam Savaş Protestolarından Seattle Mücadelesine dek ABD’deki en temel mücadele ve hareketlerinin hepsi insan hakları ve özgürlüklerini genişletmek için sabotaj ve doğrudan eylem taktiklerine başvurdu. Şimdi aynı taktikler hayvanlardan yana kullanılıyor. Bu taktikler insanlar için kullanıldığında destekleyen ama hayvanlar için kullanıldığında kınayan herkes türcülük suçlusu ve bu insanların mantıksal tutarlılık kontrolüne ihtiyacı var.

Atina’dan Paris’e, New York’tan Brezilya’ya kadar, tipik anlamda politikanın artık bir işe yaramayacağını bilenlerin sayısı artıyor. Eğer yeni mücadele biçimleri, yeni toplumsal hareketler icat etmek yerine onların kurallarıyla oynarsak, vicdanımızın anlamayacağı türden şiddet dolu güçlere karşı kendimizi silahlandırmazsak hep kaybedeceğiz. Dünyanın savunulması için kesin ve acil eylemlere ihtiyaç var: yollar bloke edilmeli, ağlar parça parça edilmeli, balina avlayan gemiler batırılmalı, her türden kafesler muhakkak boşaltılmalı. Ama bütün bu geçici savunma ölçülerinin ötesinde güçlü bir direniş hareketi oluşturmalı ve küresel kapitalizme devrimci bir alternatif inşa etmeliyiz -kendi değerlerimizi, kimliklerimizi, dünya görüşlerimizi ve ekonomik sistemlerimizi, sosyal ve politik kurumlarımızı ve birbirimizle, öteki hayvanlarla ve bir bütün olarak dünyayla aramızdaki ilişkilerimizi radikal anlamda değiştirmeliyiz.

Akademisyenlerin çoğundan farklı olarak öğretme eyleminin ve araştırmanın aktivizme ve günün acil konularına bağlanması gerektiğine inanıyorum. Çevresel yıkım, türlerin yok oluşu ve avcı küresel kapitalizme boğulmuş bir dünyada, akademisyenlerin toplumsal dönüşümlerle ve devrimci değişimlerle ilgisi olmayan soyut konularla uğraşma lüksü olmamalı. Tersine; akademisyenler toplumsal hareket ve topluluklarda tahakküm, hiyerarşi, refah ve iktidarın elitler arasında giderek daha konsantre hale gelmesi, sürüp giden hayvan soykırımı ve gezegen çapında yaşanan ekolojik çöküşün sebepleri ve dinamiklerini anlayacak ve onu dönüştürmeye yardımcı olacak becerilerini kullanan organik entelektüeller olarak çalışmalılar.

Liste
Yükleniyor…