Hindistan’ın Kalküta şehrinde Benerci kendini vurdu. Türkiye’nin İstanbul’unda, Hüseyin’i vurdular. Perde değişiyor. İzmir kordon boyu Hasan Tahsin’i vurdular. Bolivya’da Guevara kanlar içinde Pera da param parça. Çho to Vietnam’da kıvranıyor. Of bacım off Bitsin artık bu kıyım. Orfe güneşi çağırıyor ve THKC 1971 ilkbaharında eyleme geçiyor. Burası Sao Paulo Karanlığın, loşluğun, ezikliğin diyarı. Orfe karanlıklar tepesine oturmuş, Gitarı ile güneşi çağırıyor. Güneş tutulmuş… Her taraf simsiyah… Orfe gitarı ile güneşi çağırıyor. Yalnız Orfe, garip Orfe, yiğit Orfe. Sao Paulo tepelerinde doğacak güneşi Orfe göremeyecek, Biliyor bunu Orfe, yine de güneşi çağırıyor. Karanlığın yedi başlı ejderi, Orfe’yi parçalıyor. Orfe artık güneşte… Güneş tutulması sona eriyor. Sao Paulo halkı samba yapıyor güneşin altında. Orfe rahat, mutlu ve kıvançlı güneşten gitarı ile tempo tutuyor Aydınlığı kutlayan Sau Paulo halkının sambasında.

Benzer Sözler

Tarihi Selimiye kışlasının bir odası ve kışlanın bir odası, Derin bir rutubet kokusu yayılıyor etrafa. Oda ama ne oda: Hücre hücre… Kapısına kilit vurmuşlar. Burası Türkiye, Mozambik, Angola, Endonezya, Brezilya. Güneşi göremeyenler diyarı, Tutsaklığın kapısının demir parmaklıkları önünde Mehmed’i yükseltmişler bacım mehmedi. Nöbet değişiyor, şimdi kapının önünde bir siyahi var. Mozambikli galiba. Yanında iki nöbetçi daha var. Endonazyalı bir emekçi oğlu emekçi biri, Öteki de Mozambikli yedi göbek köle çocuğu… İşte hayatın diyalektiği. Saat 23.00 hücremde sivri sinekler, Oligarşinin türküsünü söylüyorlar hep bir ağızdan, Ve bir adam avazı çıktığı kadar başlıyor bağırmaya. Sesler yükseliyor. Ve bir koro, hep bir ağızdan özgürlüğün marşını söylüyor. Sineklerin vızıltısı duyulmuyor atık. Genç adam hayretle etrafına bakıyor. Yanında Hasan Tahsin, Hüseyin, Sinan, Alp ve daha niceleri… Bu hücre kalabalık bacım, kalabalık. Asya'nın, Afrika'nın, Amerika'nın devrimcileri, Ve bütün mazlum uluslar bu hücrede. Marş bitiyor, hava yine ağırlaşıyor. Sinirler bozuk, herkes sıkıntılı. Sivrisinekler oligarşinin türküsünü çığırmaya tekrar başlıyorlar. Hüseyin, Sinan, Alp, Che, Pera’da ve Benerci'nin dudaklarında sıkıntılı ve acı bir tebessüm... Emekçiler üzgün, kölelerin boynu bükük. Sivrisinekler memnun ve neşeli… Bekliyoruz, ne zaman kesilecek bu vızıltı? Bekliyoruz, sıkıntılı, sinirli ve mutlu. Bir bekleyiş bu… Hepimiz biliyoruz ki repertuarları bitiyor sivrisineklerin.

Gelecek nesiller! Sizin özgürlüğünüzü korumanın bu nesile ne kadar çok şeye mal olduğunu hiçbir zaman anlayamayacaksınız! Bu özgürlüğü iyi kullanacağınızı umut ediyorum. Bunu yapmazsanız, cennette, o özgürlüğü korumak için girdiğim sıkıntılardan dolayı pişmanlık duyarım.

Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben babayla oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. ‘İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak.’ Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir. Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.

Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, öğrencim olamaz. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, öğrencim olamaz. Aranızdan biri bir kule yapmak isterse, bunu tamamlayacak kadar parası var mı yok mu diye önce oturup yapacağı masrafı hesap etmez mi? Çünkü temel atıp da işi bitiremezse, durumu gören herkes, ‘Bu adam inşaata başladı, ama bitiremedi’ diyerek onunla eğlenmeye başlar. Ya da hangi kral başka bir kralla savaşa gittiğinde, üzerine yirmi bin askerle yürüyen düşmana on bin askerle karşı koyabilir miyim diye önce oturup bir değerlendirme yapmaz? Eğer karşı koyamayacaksa, öbürü henüz uzaktayken elçiler gönderip barış koşullarını ister. Aynı şekilde sizden kim varını yoğunu gözden çıkarmazsa, öğrencim olamaz.

Herkes bir şey aldı götürdü benden
Kimi umutlarımı
Kimi inançlarımı
Kimi en güzel duygularımı
Sen başkalarına benzeme sakın
Hep böyle kal, hep cana yakın
Hep böyle kal, hep böyle kal, Hep bana yakın..

Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da, masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçarak gidecek.

Aslında keşke Ferhat Gedik ve Eren Bülbül hayatta olsaydı ve biz bu filmi çekmeseydik. Dolayısıyla buruk başladık ama ‘Bu hikâye tarihe de kalsın’ diyerek içimizi rahatlatıp yolculuğa devam ettik. Aslında hem Gedik’in hem de Bülbül’ün bir kez daha tarihe geçmesi adına bir hareket olduğu için mutluyum, o anlamda umutlu bir film.

Liste
Yükleniyor…