Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Sadece maddi açıdan değil, öldürme kültürünün manevi sonuçları çok daha ağırdır. Hayvanları ve hemcinslerini öldürmeyi bir yaşam tarzı -zorunlu savunma dışında- olarak kültürleştiren bir topluluk, artık savaş makinesini geliştirmek için her türlü alet ve kurumsal düzeni geliştirmeyi temel alacaktır. Devlet en temel güç kurumu olarak hazırlanırken, savaş okları, mızrakları ve baltaları en değerli araçlar olarak icat edilip geliştirilecektir. Doğal ana-toplumdan çıkan ataerkil toplumun tarihin en tehlikeli sapması olarak gelişmesi, günümüze kadarki tarihin korkunç öldürme ve sömürme biçimlerinin de özüdür. Bu gelişme, bir kader ve ilerlemenin zorunlu koşulu olması şurada kalsın, tam bir sapma halidir. Aslanın krallığına benzer bir gelişme oluyor. Yine yılan-fare diyalektiğine benziyor. Daha şimdiden devlet teorilerine ‘yılan-fare’ teorisi demek doğruya daha yakın bir değerlendirmedir. Çoğu erkeğin soyadı Aslandır. Öyle olmak çok özlenir bir husustur. Soruyorum: “Kimi yemek için?
Her çağda, bu cinayetlerin tekrar edilmesini istemeyen ve bunu engelleyen saf varlıklar ortaya çıkar. Ne var ki kullandıkları yollar başka cinayetlere, yeni felaketlere, yeni sefalete sebep olur.
19. Yüzyıl kölelik karşıtları köle sahiplerinin kölelere nazik davranmasından söz etmiyorlardı, onları iyi besleyip iyi giydirmesinden de söz etmiyorlardı, gerektiğinde dinlenerek çalışmalarından da söz etmiyorlardı. Tersine onlar köle-sahip ilişkisinin tamamen ortadan kalkmasını, kölelerin her türlü esaretten kurtulmasından söz ediyorlardı. Benzer şekilde günümüz kölelik karşıtları da hayvan sömürüsü pratiklerinin ve kurumlarının reformunu reddeder, hayvanların her türden insan sömürüsünden, hakimiyetinden ve zulmünden tamamıyla özgür kalmasını talep ederler.
Sistem maksimum hız ve maksimum yeterlik peşindedir, burada amaç hayvanlara, işçilere ya da halkın sağlığına önem vermek değil, kazanç elde etmektir. Mezbahalardaki hayvanlar bilinçleri yerindeyken zincire asılır, burun ya da anüslerinden kancalara takılır, yukarı kaldırılır, kanı akıtılır, parçalara ayrılır, derileri sökülür, kaynar suya atılırlar. Hayvanlar ölmeden önce mezbahanın içinde yarım millik bir yol gider, on dakikalık elektriktro şok verilir, dövülür ve nihayetinde tamamen ölmeden de adım adım parçalara ayrılırlar.
Hangi grup en uzun süre böylesine ezilmiş, en yoğun ve yaygın biçimlerde sömürülmüştür ki hayvanlardan başka? En güçsüz insanların bile gene de hayvanlar üzerinde kontrolünün olduğu, yoksul ya da ezilmiş neredeyse bütün insanların kendini hayvanlardan üstün kabul ettiği, hayvanlara sahip olmak, onları sömürmek ve öldürmek için yasal haklarının olduğu koşullarda hayvan bakış açısı mümkün olan bütün teori, tarih, etik ve siyaset içerisinde olabilecek en radikal değişimdir. Eğer tarih efendiler ve köleler arasında bir mücadele ise; insanlar efendidir, hayvanlar ise köle.
İmparatorluklar asla sonsuza dek yaşamaz. Her biri sonuçta korkunç bir çöküşü yaşamıştır. Daha mutlak egemenlik peşinde koşarlarken birçok kültürü yok ederler, sonra da kendileri yıkılırlar. Uzun vadede hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğu, varlığını başkalarını sömürerek sürdüremez.
Eğer tarihsel açıdan bakarsanız, zulme karşı verilmiş bütün mücadelelere bakarsanız, bu ister Güney Afrika’daki ırk ayrımı olsun, Amerika’daki kölelik olsun ya da Kuzey İrlanda’da, İrlanda’da, Irak’ta, Vietnam’daki diğer mücadeleler olsun- yani özgürlük talebiyle yapılan bütün mücadelelere bakıldığında şiddete başvurulduğunu görüyoruz. Ve bu arada, onlar her anlamda şiddet kullanıyorlar. Hayvanları yavaş ve işkenceler çektirerek öldürdükleri laboratuvarlarda şiddet kullanıyorlar, hayvan haklarını savunanlara karşı da şiddet kullanıyorlar. En azından 12 kişi hayvan istismarcıları tarafından öldürüldü ama bundan bahseden kimse yok.
hayvan hakları hareketini bir vakum içerisine koyamazsınız. Onu tarihsel bir bağlam içerisine koymalısınız. Bizler, insan olmayan ve hissetme yeteneğine sahip canlıların kendi iradelerine karşı konularak sömürülmemesi, esir edilmemesi, ve kötü bilim ve çıkar sağlamak amacıyla kimsenin aklının almayacağı bir şekilde işkenceye tabi tutulmaması için savaşıyoruz. Diğer iğrençlikleri, korkunç bir şiddeti ve masum hayatların yok edilmesini son erdirmek için yapılan diğer tarihi hareketlere baktığımızda, buna Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına karşı yürütülen mücadele, ABD’de siyah kölelerin özgürlüklerine kavuşturulması, yerlilerin kendi kültürlerine sahip çıkma mücadelesi de dahil, şiddet her daim kullanıldı ve bu mücadelelerde kayıplar da verildi. İnsanlar petrol, para ve iktidar gibi tamamen saçma sapan sebepler yüzünden öldürüldü. Eğer ahlaki ve etik bir mücadelede, dünyada en çok ezilen, istismar edilen ve işkenceye uğrayan canlılar uğruna girişilen bu savaşta hiçbir kayıp yaşanmayacağını söylemek benim için tür ayrımcısı bir şekilde davranmak olur. Bunu istemiyorum, bu konuda destek de vermiyorum, ben sadece hayvan hakları hareketinin hırs ve çıkar sağlamak amacıyla hayvanların maruz bırakıldığı terör, istismar ve cinayetlere rağmen dünyanın gördüğü en barış yanlısı, en kendine dikkat eden hareket olduğunu söylüyorum. Eğer şans eseri hayvanlar için savaşanlar tarafından şiddet kulanılacak olursa, ya da kayıplar yaşanırsa bu duruma tarihsel bağlam ve perspektif içerisinde bakılmalı.
Naziler Yahudileri nasıl öldüreceklerini et sektöründe kullanılan teknikleri tektik ederek öğrenmişlerdi. Birbirimize işkence edip öldürmeyi ilk hayvanlar üzerinde öğrendik.
İnsanlar bunu defalarca yapmıştır. kötü kişi olduğunu düşündükleri insanları, kendi refahlarını tehdit eden insanları öldürerek sorunları çözmüşlerdir.
Roma kendine ihanet etti. Gerçeği biliyordu ve şiddeti seçti, insanlığı biliyordu ve zorbalığı seçti.
Filozoflar hiç din görevlisi öldürmemiştir, oysa din görevlileri çok fazla filozof öldürmüştür.
Tarihte sabit olan şey açgözlülük, aptallık ve kan sevgisidir ve bu, bilinen her şeyi bilen Tanrı'nın bile değişmesi güçsüz göründüğü bir şeydir.
Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun.
Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır.
Ne yazık ki, savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal” insan davranışıdır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.
Tarihte afyon yutturarak, sihirbazlık oyunları yaparak, şifa dağıttığını ileri sürerek, cennetten yer satarak yapanlar da olmuştur.