Her şey benden çok daha büyük ve anlayamıyorum, bu yüzden sadece kendime güveniyorum; ve unut gitsin.
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Kimseden daha iyi olmadığınızı anlayacak kadar mütevazı, herkesten farklı olduğunuzu kavrayacak kadar bilge olun.
İnsanın büyüklük duygusunu onaylıyorum, ancak ışık dünyaya vurup evrenin derinliklerine doğru gidiyorsa eğer, uzayda çok büyük perdelere ancak sığabilecek sayısız insan görüntüsü dolaşıyor zaten, ek olarak küçücük dünyanın üzerinde gönlübüyüklük yapmaya hacet yok gibi geliyor bana!
Hayal edebileceğimizden çok daha büyük ve daha anlaşılmaz şeyler olabileceğini kabul ediyorum.
Gelişmek ve sürekli ders çıkarmak isteyebilmek bir miktar tevazu gerektirir. Yine de, hayatta seçtiğimiz her yolu izlemenin asıl amacı, bunu yaparken kendimizi güvende hissetmemizdir.
İnsan beyninin evrendeki tüm soruları yanıtlayabilecek kapasitede olup olmadığını bilmek isterdim. (...) Hayatın buraya nasıl geldiğini öğrenmek isterdim. Karanlık madde ve enerjinin ne olduğunu da tabii...
Evrende aklımızın kavrayamayacağı ve duygularımızla sezemeyebileceğimiz şeyler vardır.
Bir şeye anlam veremiyor olmak, tanrının kanıtı değildir. Anlayış eksikliğinin kanıtıdır.
İçine gömüldüğümüz simsiyah,soğuk ve bilinmeyen evrendeki ıssız noktamızdan bakarak edindiğimiz anlayışın derinliğidir gerçekliğin enginliğinde yankılanıp bizi önemli kılan.
Neler mi yaptılar, kısa kişisel tarih şudur: a) Tağmaç, darbe yaptığında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesiydim. Kovdular. Hakim Yarbay, askeri savcı, Mustafa Deniz, beni, hapsanenin kapısından döndürdü, adını sevgiyle anıyorum. b) Evren, darbe yapınca, hem Gazi Üniversitesi’nden çıkarttılar ve hem hapse koydular. c) Özkök Darbe yapınca, Gazi’den iki kez kovdular ve hep pencereden tekrar girdim. Hapse atmaktan yorulmuşlardı, ayrıca hapishaneden pek taze çıkmıştım, atmadılar.
Cumhuriyet insanının yerine imal ettikleri budur. Bu, büyük zenginlerin planıdır. Üniversitede profesör ve öğrenci, fabrikada patron ve amele, televizyonlarda, yarışmalarda, seçen ve seçilen hep Tayyip Erdoğan olmasını istediler. Tağmaç-Evren-Özkök bunu yaptılar. Yaptıkları Huxley’in imalatını andırıyor , ama daha cüretkar ve daha siyah’tır. Orwell’i daha çok çalışmış olmaları ihtimal dahilindedir.
Ortaçağ'da insan, doğayı etkileyemediği ve kontrol edemediği için kendine güvenden yoksundu. Bitkisel bir yaratıktı. Tekelsi düzende ise insan, toplumu etkileyemediği ve kontrol edemediği için kendisine güven duyamıyor. İnsanı insan yapan nehrin akışını değiştirmektir; bunun için çaba ve ortak çaba gerekiyor. Ortak çaba başarıya ulaştığı ölçüde insan yükseliyor.
Burjuvazinin yükseliş döneminde, insan teorisinde, temel çizgilerden birisi güvendir. Bugün tüm 'insanın' temel rengi güvensizlik oluyor.
Kendinize güveniniz. Yolunuza güveniniz. Çünkü şimdi tarihimizin yolumuzun en güvenli dönemindeyiz. Bu otuz yıllık savaşta ateşin çemberinden saflaşarak geliyoruz. Saflaştık; kamyonları, fadimeleri çatlatan bir saflıktır. Bu çatlaktan fışkıran ise sadece doğruluğumuz ve savaşımızın haklılığıdır. Yoldaşlarımız, bütün çatlaklardan fışkıran gerçekler, sadece ve sadece, bizlerin, doğruluğunu kanıtlamaktadırlar.
Bu savaş dolu iki yüz yılımızın son otuz yılı, en zorlu ve en kanlısıdır. Otuz yıldır, topraklarımızı bir Amerikan sömürgesi haline getirmek isteyenlere, rejimimizi, birtekelli polis devletine çevirmek isteyenlere, ülkemizin her metrekaresine bir demir perde çekmek isteyenlere, evrenin en erişilmez süsü olan insan başını bir örümcek ağına dönüştürmek isteyenlere, aklın egemenliğini yıkıp cinleri akıl tahtına oturtmak isteyenlere, bu Orta Çağ cephesine karşı, savaşıyoruz. Kayıplarımız çoktur. Fakat bu savaşın bu aşamasında güvenimiz en çoktur.
Hanginiz kendisinden ekmek isteyen oğluna taş verir? Ya da balık isterse yılan verir? Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerdeki Babanız’ın, kendisinden dileyenlere güzel armağanlar vereceği çok daha kesin değil mi?
Size doğrusunu söyleyeyim, yolunuzdan dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz.
Gözüm ağladıkça gamzelerim gülmemekte. Ruhum yıpranmadıkça kalemim hareket etmemekte. Nefesle inşa ettiğim sözüm kulaklarına borçtur; şeytan güvendiklerimi gömdü, lan ne iştir?