Hayvanların mülk statüsü, kölelere sahiplerinin, kadınlara eşlerinin ya da babalarının malı olarak muamele edilmesinden hiç de farklı değil. Hissetme yetisine sahip varlıkların köle ya da mal statüsüne indirgendiği hiçbir durumda, “sahip”leriyle aralarında çıkan çıkar çatışmasında kazanan taraf onlar olmayacaktır. Köle sahiplerinin kölelerini nedensiz yere öldürmesini yasaklayan kanun hiçbir zaman uygulanmadı, çünkü mahkemeler kendi “mal”ına kasten zarar veren bir kişinin geçici delilik yaşadığına karar veriyordu. “Parmak hesabı” ifadesi, erkeklerin eşlerini başparmaklarını geçecek kalınlıkta bir sopayla dövmesini yasaklayan bir kanuna dayanır. Bu, kocalarının malı olarak görülen ama ahlakî muameleyi de hak ettikleri düşünülen kadınları korumak amacıyla tasarlanmış “refah temelli” bir yasaydı.

Benzer Sözler

ABD'de insan köleliğini meşrulaştırmak üzere öne sunulan gerekçelerden biri, kölelik kurumu olmasa kölelerin çoğunun var olmayacağıydı. ABD'ye getirilen ilk köleler çocuk doğurmaya zorlanmış ve çocukları da mal olarak kabul edilmişti. Böyle bir sav bugün bize saçma gelse de, -ister insan ister hayvan olsun- bir mülkiyet kurumunun meşru olduğunu varsayıp, sonra da bir mala mal muamelesi etmenin doğru olup olmadığını soramayız. Bu sorunun yanıtı başından bellidir. Öncelikle, hayvan (ya da insan) mülkiyeti kurumunun ahlaken meşru olup olmadığını sormamız gerekir.

Irkçı kafa yapısı deri rengine dayanarak aşağı/üstün hiyerarşisi yaratırken, cinsiyet ayrımcısı mentalite, erkekleri ve kadınları daha yüksek ve daha aşağı varlık sınıflarına ayırır, tür ayrımcısı bakış ise biyolojik süremi insan ve hayvan şeklinde iki zıt gruba ayırarak hayvanları nesneleştirir ve aşağılar. Irkçılığın nefret dolu bir beyaz üstünlükçülüğünden kök salması, cinsiyet ayrımcılığının geri kafalı bir erkek üstünlükçülüğünün ürünü olması gibi, tür ayrımcılığı da şiddet dolu bir insan üstünlükçülüğünün -yani insanların hayvanları istedikleri her türden amaç için kullanma hakkının olduğu sonucunda meydana gelir, daha geniş bakarsak, refahçılığın ahlaki sınırları içinde bu böyledir, ama aslında bunların hepsi resmi Hristiyanlığın ahlaki bavulundan arta kalanlardan başka bir şey değildir.

Bir insanın ya da insan türünden olmayan bir aile üyesinin hayatını kurtarmak için kim bir katilin kapısını kırmaz ya da şiddete başvurmaz? Binlerce deniz hayvanını, yunus ve kaplumbağaları yok etmek için okyanusa atılan ağları toplayan Paul Watson’ın eylemlerine kim gerçekten karşı çıkabilir? Kim yavru fokların kafasına inecek o metal sopaları fok katillerinin elinden almaz Watson gibi? Greenpeace hariç kim bir fok katilinin mal/mülk edinme hakkını masum bir fok balığının hayatta kalma hakkının üstünde olduğunu savunur ki? Kim ama kim her bir Nazi’yi öldüren ve karşılaştıkları her bir gaz odasını yakıp yıkan Yahudi direnişçilerde bir hata bulabilir? Eğer bu türden bir mücadeleye ve mal/mülk/eşyanın yıkımına destek veriyorsak neden ALF’e de destek vermeyelim? Bunun sebebi o zamanların 1940’larda kalması ama ALF’in bugün olması mı? O zaman Almanya’ydı şimdi ABD (ve tüm dünya) olduğu için mi? Bunun sebebi o zamanki eylemlerin insanları savunması ama ALF’in hayvanları savunması mı? Bunun sebebi yoksa ALF’i eleştirenlerin insanların lehine sabotaj eylemleri düzenleyen ama hayvanlar uğruna kılını kıpırdatmayan tür ayrımcısı insanlar olması mı? İnsanların en çok karşı çıktığı taktikler mi yoksa? Yoksa davanın kendisi mi? Yoksa seçmenler mi? Zamanımızın en temel ironilerinden birisi ise kapitalizmin sömürücü ve materyalist değerler sistemi içerisinde cansız nesnelerin, eşyaların hayattan daha kutsal olması mı? Canlı varlıkları ve doğayı yok etmek yasal ve çoğu kez etik olarak kabul edilebilir bir işgal biçimiyken hayvanları öldürmek ya da dünyayı yağmalamak adına kullanılan nesneleri paramparça etmek yasa dışı, ahlâk dışı ve hatta bir “terör” eylemi olarak görülüyor.

Sırf bizimle aynı türe mensup olmadıkları gerekçesiyle onların çıkarlarını göz ardı eder ya da önemsiz görürsek, kaba ırkçıların ve cinsiyetçilerin mantığını benimsemiş oluruz. Irkçılar ve cinsiyetçiler de, kendi ırklarına ve cinsiyetlerine mensup kişilerin, diğer tüm özelliklerinden ve niteliklerinden bağımsız olarak, sırf bu özelliklerinden dolayı daha üstün bir ahlaksal statüye sahip olduklarını düşünürler.

Yıllar önce hukuk fakültesinden bir arkadaşımın hamster'ını sahiplenmiştim. Bir gece hamster hastalandı, ben de acil hizmet veren bir kliniği aradım. Veteriner, acil ziyaretler için asgari ücretin 50 dolar olduğunu söyledi ve bana 3 dolara 'yenisini' alma imkanım varken neden o hamster için bu kadar masraf yapmak istediğimi sordu. Buna rağmen hamsterı o veterinere götürdüm, ama bu olay, hayvanların ekonomik meta statüsünü net biçimde idrak etmemi sağladı.

Bir canlının var olmasından bir şekilde sorumlu olmamız, ona kendi kaynağımız olarak muamele etme hakkını bize vermez. Öyle olsaydı, kendi çocuklarımıza da, kaynağımız olarak muamele etmemiz meşru olurdu. Ne de olsa onlar da bizim eylemlerimiz ve kararlarımız -çocuk doğurma kararlarımız ya da kürtaj yaptırmama kararımız- olmasa dünyaya gelemezlerdi.

Liste
Yükleniyor…