Benzer Sözler

Et yemekten hoşlanmıyorum çünkü; domuzların ve kuzuların nasıl öldürüldüğünü gördüm. Onların acısını gördüm ve yaşadım. Yaklaşan ölümü hissediyorlardı. Dayanamadım, çocuk gibi ağladım. Koşarak bir tepeye çıktım, nefes alamıyordum boğuluyorum sandım. Kuzunun ölümünü yaşadım.

Hayvan haklarına aslında "insan hakları" mücadelesinden geldim. 1980'lerin başlarında bir üniversite öğrencisiyken, Orta Amerika ve Güney Afrika gibi meselelerle ilgileniyordum, bunlar da 1980'lerin başlarında oldukça önemli politik konulardı. Hem Marks’ı hem de sol literatürden başka isimleri bol bol okuyordum, anti-emperyalist ve ırkçılık karşıtı gruplarda çalışıyordum, politik bir eğitimden geçiyordum. 24 yaşımdayken bir aydınlanma anı yaşadım, bir gece double cheeseburger yerken oldukça açık ve net bir şekilde, hayatımda ilk kez yediğim şeyin boğazlanmış bir hayvanın cesedi olduğunu anladım. Bu görüntü aklımdan çıkmak bilmiyordu, bu görüntüyle hayvandan meydana gelmiş o sözde yiyecek arasında bağlantı kuruyordum ve öylesine rahatsız oldum ki yediğim şeyi tükürdüm, yeniden et yemeye çalıştım ama yiyemedim. İçsel anlamda bir şeyler oluyordu, bu konuda hiçbir bilgim yoktu, herhangi bir kitap okumamış, bir konferansa filan da gitmemiştim, olay tamamen içsel bir durumdu, bir çeşit önsezi gibiydi. Bu olaydan kısa bir süre sonra vejetaryen oldum.

Gündüz yabancı ajanslardan birinin geçtiği fotoğraf gözümün önüne geldi. Filipinler mahreçli fotoğrafta bir bisikletin selesine doldurulmuş birbirinden güzel, birbirinden sevimli köpekler görülüyordu. Ve şöyle bir not vardı: "Bunların hepsi ölüme götürülüyor. Akşam restoranların en gözde yemeği olacaklar..." Tabağımdaki yoğurtlu çoban kavurmaya çatalı batırdığımda, sanki kendi köpeğimi, Junior'ımızı yiyormuşum gibi geldi. O akşam vejetaryen oldum. Bir başka deyişle 17 yıldır ne et, ne tavuk, ne balık... Ne de herhangi bir et suyu... Son nefesimi verinceye kadar da öyle gidecek.

Ben vejetaryen (et yemeyip, sadece ot yiyenlerden) değilim. Ama vejetaryenlere hak veren ve onlardan biri olmaya özenen biriyim. İlginç bir algı düzeyi bu... Hayata onların penceresinden bakmaya başladınız mı, o güne dek sıradan gelen pek çok ayrıntı, tüyler ürpertici görünmeye başlıyor: İte kaka kamyonlara yüklenip infaza götürülen ve haftalarca masum mesut oynadığı bahçede boğazlanan hayvanlar, parçalanmış çeneleriyle pis su dolu bir kovada çırpınarak ölümü bekleyen balıklar, içkili sabahlarda süslenip getirildikleri soframızda keyifle kaşıkladığımız kelleler, beyinler, gözler, bağırsaklar... Dışarıdan bir gözle bakmaya çalışın; bunun insanoğlunun barbar yüzünün fotoğrafı olduğunu siz de göreceksiniz.

Et yemekten hoşlanmıyorum çünkü; domuzların ve kuzuların nasıl öldürüldüğünü gördüm. Onların acısını gördüm ve yaşadım. Yaklaşan ölümü hissediyorlardı. Dayanamadım, çocuk gibi ağladım. Koşarak bir tepeye çıktım, nefes alamıyordum boğuluyorum sandım. Kuzunun ölümünü yaşadım.

Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bas ırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun var olacağı açıktır. Ve yine hiç kuşku yok ki, insanlar yedikleri hayvanları bizzat kesmek zorunda kalsalardı, çoğu et yemekten vazgeçerdi.

Medyada özellikle sözümün ortasını cımbızla alıp çekenler var. Önüne ve sonuna uzun cümleler yazıp bir sözümü ortasına koyarak aslında demediğim bir sözü demişim gibi gösteriyorlar. Bu konuda da hayvanların kesilmesine dayanamadığımı söyledim. Vejetaryenim.

Kedileri ve köpekleri biz evcilleştirip, hayatımıza dahil etmişiz. Başka bir idrakla bakıyorlar bize. Ben gözleri olan hiçbir canlının ölüsünü yeme hakkını kendimde görmediğim için vejetaryenim. Tıpkı vicdan gibi. İnsanı durup dururken vicdanlı yapamazsınız. İçin hazır olduğunda, tekamül ettiğinde, buraya gelirsin. Zaten bizim bilgiyle ilişkimiz de sakat. Bilgiyi çeşitlendirmeyi bilmiyoruz. Entelektüel camianın en büyük hasarlarından biri, bilgiyi güzel kılamamasıdır.

Liste
Yükleniyor…