Hâsılı, bölgesel ve küresel rol sahibi olmaya çalışan Türkiye, diğer önemli aktörler gibi, “yumuşak ve sert güç” gösterilerini bir arada sürdürüyor. Bu da artık Türk dış politikasının önemli bir boyutu sayılıyor.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Bölgemizde Türkiye'yi dışarıda bırakacak her türlü girişim başarısızlıkla sonuçlanmaya adaydır.
Dış politikaya 360 derecelik bir perspektiften bakmaya çalışıyoruz. Bu nedenle, NATO üyeliğimiz, Orta Doğu, Kuzey Afrika'daki angajmanımız veya Afrika'ya açılmamız veya Asya ekonomileriyle daha derin ekonomik ilişkilerimiz arasında herhangi bir çelişki görmüyoruz.
Son dönemde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dış politikada Suriye'de, Libya'da attığımız adımlar birçok oyunu bozdu. Bu dengeler bozulduğu için Türkiye'ye verilen tepkilerin şiddetini daha da artarak izliyoruz. Ama ne Suriye'de Barış Pınarı Harekatıyla attığımız adıma verilen tepkiler ne Libya'da yaptığımız anlaşmalar çerçevesinde verilen tepkilerin sertliği, bizim Doğu Akdeniz'deki haklarımızı koruma, muhafaza etme anlamındaki çabamızı hiçbir şekilde geriletmeyecek.
Çandar, Türkiye’nin önde gelen gazetecilerinden biri statüsünü kolay kazanmadı. Gerek dünyayı, gerekse Türkiye’yi tanıma çabasında, onun kadar çok seyahat etmiş, güçlüğü göze almış, bilgilerini yenileme ve zenginleştirme çabası göstermiş; onun kadar çok insan tanımış, tarih yapan kişileri yakından tanıma tutkusu içinde olmuş başka birini tanımadım. Bu vasıflarıyla Çandar, 1980’lerden bu yana Türkiye’de dış ve iç politika üzerine yürüyen tartışmaların hemen her zaman göbeğinde yer aldı; doğru bildiği görüşleri, en açıksözlülükle savunmaktan geri durmadı. Yanlış yaptığını gördüğünde de, yanlışları terk etmekte tereddüt göstermedi. Bunların ‘niçin’lerini her zaman açıklamadığı nedeniyle kendisini eleştirenler olmuştur.
ABD Türkiye'de önce solu kullandı. Dikkat edin, sık sık bu ülkelerde darbeler oluyordu. Darbelerin kaynağını araştırdığımız zaman, "Bizim çocuklar bu sefer başardı" kelimeleri çok çıkıyordu.
Belki de mevcut Türk yönetimi, ABD ve AB’ye şunu göstermek istedi: “Evet, ülkeyi İslamlaştırıyoruz. Ama bizler modern İslamcılarız, medeniyiz.” Ronald Reagan, zamanında Nikaragualı diktatör Somoza hakkında şöyle demişti: “Somoza tabii ki alçak biri ama o bizim alçağımız.” Şimdi Türkiye yönetimi de “Evet, biz İslamcıyız ama sizin İslamcınızız” diyor. Ama bundan iyi bir şey çıkmaz.
Bir şey açık. Türkiye'nin bu bölgede oynadığı rol birçok yönden yıkıcı ve Avrupa'nın, komşularının güvenliğini de etkiliyor. En nihayetinde ise kendi halkını etkiler.
Bu ülkenin hiçbir zaman, "C" planı olmadı, bu ülkede daima, " A-B-D " planları devreye sokuldu!
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne dek hiçbir komşusuyla ilişkileri bu kadar kötü durumda olmadı. Kıbrıs istisnası dışında, Türkiye asla komşularıyla savaş noktasına gelmedi. Ülke yönetmek ayrı bir sanattır.
Afrin'e yapılan askeri müdahale, ABD'ye açık bir mesajdır: Suriye'deki savaş sonrası düzen Türkiye'nin onayı olmadan gerçekleşmemeli ve herhangi bir şekilde Kürt kontrolü altında oluşturulacak bir yapılanma Türkiye tarafından kabul edilemez.
Muhalefet gençlere 'Denktaş bir gece yattı, ertesi sabah kalktı, yarın devlet kuracam dedi. Hem Türkiye'yi, hem de bizi oldu bitti ile karşı karşıya bıraktı' derler. Halbuki 14 Kasım'a gelinceye kadar 1983'ün başından kasım ayına kadar yaptığım beyanatlarda ve Türkiye'den gelen seslerde Rum tarafını devamlı sürekte ikaz ettik. 'Görüşmelerde ciddi ol, bunu bitirebiliriz. Sakın yine masayı bırakıp yok Bağlantısızlara gidecen, yok BM'ye gidip görüşmelerle ilgili olmayan kararlar çıkarıp gelme oyunundan vazgeç. Aksi takdirde bizi yeni bir statüde bulacaksın' dedik. Rumların bağlantısızlardan çıkardıkları karar son damla oldu. Kıbrıs meselesinin bir denge meselesi olduğunu ve federasyonun devletten devlet konuşulması çerçevesinde bizim de devlet olmamızı Türkiye ile zaten ben konuşuyordum. Böyle olursa dünya bizim azınlık olmadığımızı anlayacak ve Rumların bize hükmedemeyeceğini gözler önüne serecektik. Bunda anlaşmıştık. Zamanlama meselesini ise en son New York'ta İlker Türkmen ile konuştuk.
Ukrayna’daki savaş, Türkiye’yle ilişkilere stratejik bir bakış açısıyla yaklaşmak gerektiğini ortaya koymuştur.
Bundan yüz yıl önce kardeş Azerbaycan'la aramıza bir Ermenistan koridoru oluşturulduğunu görüyoruz. Dolayısıyla etrafımızda gelişen, oynanan oyunları iyi okumamız gerekiyor. Türkiye savunma sanayisinde geliştikçe ve yerlilik oranını artırdıkça yani bundan dostlarımızın sevinmesi gerekiyor. O bakımdan, devamlı itham ve devamlı ülkeyi karalama politikasına burada şahit oluyoruz. Biraz ülkemize, içimize dönersek, gelişmeleri birlikte, el birliğiyle değerlendirirsek daha yerinde olur diye düşünüyorum.
Türkiye’nin Libya’da artan etkinliği üç alanda taşları yerinden oynattı. Birincisi, Wagner aracılığıyla Libya’da köprübaşı kuran Rusya, niyetlerini açık etmek zorunda kaldı. İkincisi, düne kadar bölgeyle ilgisi zayıf aktörler, daha karmaşık bir tabloda pozisyonlarını netleştirmek zorunda kaldılar. Son olarak, Suudi Arabistan, BAE gibi dünün etkili aktörlerinin rolü tali hale dönüşmeye başladı.
DHKP-C, TİKKO, Dev-Sol, TKP-ML gibi yasa dışı sol örgütlere ve PKK uzantısı ERNK'ya tüm eyalet merkezlerinde büro açma izni veren Almanya'nın bu örgütlerden başlıca isteği, Türkiye'ye karşı kontrollü kullanımına uymalarıdır.
Türkiye’nin öz çıkarları için gerektiğinde Çin’le, Rusya’yla, İran’la, gerektiğinde de ABD’yle, İngiltere’yle, Fransa’yla işbirlikleri yapabilecek olan bağımsız bir ülke olması tek dileğim.
Hayretler içerisindeyim. Türk insanına kendilerini sevdirseler, dertlerini anlatsalar, AK Parti'yi çok daha güzel gönderirler, çok daha rahat gönderirler. Niye Biden'den ümit bekliyorlar anlamış değilim. Türkiye'de çok güçlü bir lider, çok güçlü bir ittifak var. Hak ve menfaatlerini asla onlara bırakmayacak bir irade var. Bunu Akdeniz'de gördüler. Bunu Karadeniz'de gördüler. Bunu Azerbaycan'da da gördüler. Türkiye bu çağda ve bu devirde artık oyun kurucudur. Suriye'de de Libya'da da Azerbaycan'da da oyun kurucuyuz. 2000 yılı öncesini düşünüyorum da o günkü iktidarlar olsaydı böyle şeyler olabilir miydi? Herkes elini vicdanına koysun ve sorsun. Ha Biden gelmiş, ha Trump gitmiş. Ha 'a' gelmiş, ha 'b' gelmiş. Hiç umrumuzda bile değil. Biz önümüze bakıyoruz. Biz milletimizin temsilcisiyiz. Onların hak ve menfaatlerinden de asla taviz vermeyiz. Bundan kimse endişe etmesin.
Bir ülkenin yumuşak gücü üç kaynağa dayanır. Kültürüne, siyasi değerlerine, dış politikalarına.. Son yıllardaki çatışmacılık ve savaş çığırtkanlığı yapan diplomasi dili yerine bazı ülkeler Yumuşak Güç olarak kabul edilen kültür eksenli diplomasileri öne çıkarmaya başladılar. Diplomatlar arasında kültür adamı ve işadamı kökenliler fazlalaştı. Çünkü sefirin birinci ve asli vazifesi temsildir.