Fazla çocuk size de derttir. O çocukları yetiştirmek bir meseledir. Bakabileceğiniz kadar çocuğa sahip olunuz. Bakamayacağınız kadar çocuk yapıp işsiz güçsüz bırakmaktansa bakabileceğiniz kadar çocuğa sahip olmak elbette tercih edilmelidir. Bunun çarelerini sağlık ocaklarında, hastanelerde doktorlar göstermektedir. Onlara müracaat ediniz. Bugün istediğiniz kadar çocuğa sahip olmak elinizdedir. Bunları da sizlere tavsiye ederim. Eğer bu artış hızıyla gidersek daha çok sıkıntılara uğrarız.
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Şu hususu açıkça belirtmek isterim ki nüfus artışı çok olduğu sürece her alanda olduğu gibi eğitim alanında da sorunlar bitmeyecektir. Daima yenileri eklenecektir. Nüfus hareketleri ile kalkınma arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Nüfusu az ya da nüfus hareketlerini belli bir çerçeveye sokmuş yani hızını azaltmış ülkeler daha çabuk kalkınabilmektedirler. Bunun örneklerini dünya üzerinde daima görüyorum. Kalkınmış ülkelerde nüfusun çok az artması dolayısıyla herkese hizmet götürülebilmektedir. Gezdiğim yerlerde 24 çocuğu olanlara rastladım. İsimlerini bile bilmiyor. Olmaz böyle şey. Bu çocuklara yazık değil mi? Bunlar nasıl beslenip okuyacaklar?
Nüfus artışını biraz azaltalım arkadaşlar. Çocuklarımızı okutamadıktan, yetiştiremedikten sonra ne yapayım ben o çocuğu? İşte bunu da düşününce azami iki çocuk sahibi olmak bize yeter. Onun için vatandaşlarıma sesleniyorum: Az olsun, öz olsun!
Nüfus 80 milyon kişiye doğru gidiyor. Bu bize büyük bir ayak bağı oluyor. 50-60 milyonda kalsaydık çok daha zengin olurdu bu ülke.
Doğum oranını kontrol etme yöntemlerine karşı çıkan herkes, ölüm oranının artması lehine otomatik olarak oy kullanıyor.
Sanayileşmenin ve kalkınmanın tarihe gömüldüğü bir toplumda akıl bir lükstür; kapitalizm öncesinde ve tekelli düzende, bir rehber olarak, akıl'a gerek olmadığını biliyoruz. Öyleyse akılsızın akıllıyı kovma süreci normal olmaktadır. Tefeciyi siyasetçinin esir aldığı bir toplumda da en akılsızın en yüksek tepeye çıkması ve kütlesel olarak akıldan kaçış yasadır ve bizde şimdi bu yasa yürürlüktedir. Kamu gelirlerinin, fiilen tamamının faiz ödemelerine ayrıldığı bir ülkede tefeciler egemen demektir; insanı tefeci ahlakının yönettiğini anlıyoruz.
En utanılacak yönümüz tarih yaptığımız halde tarih öğrenmemek, tarih yazmamak konusundaki cahilce ısrarlarımız.
Pirinci okuyorlar, meyveyi okuyorlar, şekeri okuyorlar, suyu okuyorlar da sıra kitaba gelince hiç okumuyorlar!
Önemli bir sorun, üniversite öğrencisinin geleceğin aydını olarak düşünülmemesidir. Küçük vilayetlerin küçük merkezleri, hatta kasabaları üniversite istiyor. Bunun ilim irfan aşkından çok alışveriş ve kira gelirlerini artırmak için istendiği açıktır.
Yuva kurduğunuzda, çocuk büyüteceğiniz zaman büyük şehirlerde oturmayacak şekilde hayatınızı planlamanızı tavsiye ediyorum. Uygun küçük şehirlerde oturmak ve çalışmak için kırsal bölgelere yerleşin.
Ekonomisi kuvvetli olan memleketlerde demokrasi vardır. Demokrasisi olan memleketlerde de özel sektör vardır.
Neden Hakkari’yi ve Muş’u, en güzel toprakları öylece bırakmışız, ilgi göstermemişiz? Oraların koşulları da İstanbul, İzmir, Eskişehir gibi olsaydı, oradaki insanlar da başka şeylere ilgi göstermeyecekti. Bugün de yapılması gereken şey budur.
Modern uygarlığı kurmak için insanlar nehirlere barajlar kurdu, yağmur ormanlarını kesti, bataklıkları kuruttu, milyarlarca hayvanı katletti. Vahşi hayat yerine sosyal ve doğal dünyayı harmanlamaktan uzak, ekolojiye saygı duymayan geniş cam, çelik ve beton imparatorluklar kurdular. “Kalkınma” adına modernite, biyoçeşitlilik hayvanat bahçesi kafeslerinde ve donmuş DNA tüplerinde hayatta kalmaya çalışırken yaban otlakları birkaç koruma alanına indirgedi. Doğayı hakimiyet altına alma maceramız –“kalkınmamız”- otobanlarla, gökdelenlerle, fast food mekanlarıyla, büyük alışveriş merkezleriyle, otomobil galerileriyle ölçülüyor. İnsanlar büyümemenin ilerlememek anlamına geldiğini düşünüyor; oysa gerçek tam tersi.
Rousseau, Condorcet ve Marks gibi birkaç modernist, kalkınma kavramını bütün insanlara faydası olan evrensel bir terim olarak tanımlamış, ama bu denkleme başka türleri katmamıştır. Hiçbiri modern dünyanın insanların kazanımlarının, hayvanların ve dünyanın kaybetmesi pahasına elde edildiği fikri üzerinde düşünmedi. Batı medeniyeti kalkınmayı, milyarlarca hayvanın köleleştirilmesi, sömürülmesi, katledilmesi; doğanın yağmalanıp talan edilmesi yoluyla kendi refahında ve konforunda meydana getirdiği gelişmeler olarak ölçmüştür. Hayvanlar ve ekolojik bakış açısından bakıldığında ise “kalkınma” bir gerilemedir -bu da kürk çiftçiliği, fabrika çiftçiliği, mezbahalar, aşırı nüfus artışı, türlerin yok oluşu, küresel ısınma ve dünyanın giderek kötü bir hal alması gibi korkunç gelişmelerden de alenen belli olmaktadır.
Klasik bir şekilde söylemek gerekirse, birisi “kalkınma” kelimesini söylediği an, silahıma uzanıyorum. En kötüsü ise “kalkınma”; hırs, sömürü, soykırım ve insanların, hayvanların, biyolojik çeşitliliğin şirket-militarizm makinesının devasa tekerlekleri arasında ezilmesinde bir suç aleti olarak işlev görüyor. “Kalkınma” kelimesi olsa olsa, milyonlarca insanın hayatta kalmak için debelendiği bu gerileme çağında zalim bir şaka olabilir.
Atatürk devrimini, Atatürkçülüğü iyice anlayabilmek için üç yönden incelenmesi gerekir: Felsefi bakımdan: bir aydınlanma hareketidir. Bir kalkınma modeli olarak: bütünsel (topyekûn) kalkınmadır. Siyasal, ideolojik program olarak: Altı Ok’tur.
Bütün bu sorunların çözümü, asıl temel bir sorunun çözümüne bağlıdır ki, o da KALKINMA ve BAĞIMSIZLIK sorunudur.
Önemli olan bütün bu yöneticilerin hırsızlık yapmamasıdır. Türkiye gibi ülkeler borçlandırılmış ve muhtaç hale getirilmiştir. Rusya örneğine bakıldığı zaman... Onlar bizim durumumuzdan çok daha kötüydüler. Fakat tüm borçları kapatma yolunda radikal kararlar aldılar ve bu beladan kurtuldular.