Esasen enternasyonalizm de, mevcut olan genel bir felsefi düşüncenin Yahudi olan Karl Marx tarafından açıkça bir siyasi doktrine çevrilmesinden ibarettir. Eğer önceden bu zehirlenme olmasa idi, her siyasi doktrinin, siyasi sahada muvaffâkiyet kazanmasına imkan olamazdı. Karl Marx, sadece çürümüş bir dünyanın kokan bataklığında, bilhassa zehirli olan maddeleri teşhis eden kimse oldu. Karl Marx, zehir saçan maddeleri eline geçirip, bunları dünyanın hür milletlerinin hayatlarını mahvetmek için bol miktarda kullandı. Ve bütün bu işleri kendi ırkının lehine yaptı. İşte Marksizm bugün kabul edilmiş felsefi sistemin özünden ibarettir.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Yahudiler, bu dünyada yaşayan milletler üzerinde Marksizm sayesinde bir zafer kazanacak olurlarsa, kazandıkları başarı ancak insanlığın cenaze merasimi olur.
Marksizme etki ve nüfuzu sağlayan şey, hiç de Yahudi düşüncesinin gayretlerinin yazıyla ifade edilen ürünü değildir. Tam aksine, yıllar boyunca işçi kitlesini eline geçirmiş ve avucunun içine almış olan o şifahî propaganda dalgasıdır. Marksizmin kucağına düşmüş olan yüz bin Alman işçisinden yüz tanesi yoktur ki Karl Marx'ın bir eserini okumuş olsun. Karl Marx'ın eseri proleterler tarafından okunmamıştır. Aydınlar ve Yahudiler ise bu eseri bin kez okumuş ve incelemişlerdir.
Halk ile halkın arasındaki nefretin mücadelesini, bunda özellikle çıkarı bulunan taraflar körüklüyor. İnsanları birbirine karşı getiren küçük, yurtsuz bir enternasyonal klik bu. Halkın huzura kavuşmasını istemiyor bunlar. Memleketin hem her yerinde olan, hem de hiçbir yerinde olmayan bir halk bu. Yetiştikleri bir toprağı da yok bunların! Fakat bugün Berlin'de oturuyorlar. Yarın, Brüksel'de. Ertesi gün, Paris'te. Sonra Prag, Viyana ya da Londra'da. Üstelik kendilerini her yerde “memleketteymiş” gibi hissediyorlar. Enternasyonal unsurlar olarak gösterilebilecek bir tek bunlar var. Çünkü bunlar işlerini “her yerde” yürütüyorlar. Fakat halkımız bu topluluğa uymaz ve onların peşinden gitmez. Çünkü halkımız kendi toprağından ve vatanından sorumludur. Devletinin ve insanlarının hayat tarzıyla yetinir.
Teorik plana gelirsek, bu açılımlarımla, bir alt üst olma ortaya çıkmaktadır. Müslümanlar, Tanzimat'a karşıdırlar, peki neden, İkinci Mahmut, orduyu lağvettikten sonra, yeniçerilik ve dolayısıyla Bektaşilik ile iç içe, kaynaşmış, zengin Yahudilerin boynunu vurduğu için mi? İbraniyet, İkinci Mahmut ile birlikte, Türkiye'de Yahudi siyasal gücünün kırıldığını yazmaktadır. Kırılmıştır. En zenginleri ve bu arada Filistin Yahudilerine yardım komiteleri başkanları boğulmuştur. Şimdi açıklık budur. Peki Müslümanlar, neden İsmet Paşa'ya kızarlar? İsmet Paşa karşıtlığını da bir Sabetayist sendrom sayabilir miyiz? İlahiyat Fakültesi'ni açan odur, uygulayamadığı Varlık Vergisini çıkaran da odur. Çok sert toprak reformu tasarısına kim karşı çıktı, C. Oral ile E. Sazak, her ikisi de İbrani asıllı büyük toprak ağası idiler. Öyleyse yeniden bakmak durumundayız. İslamcı düşüncede şu vardır: Abdülhamit Siyonistlere yüz vermedi. Hayır, benim bilgilerim bunu göstermiyor.
Batı, Sovyet damgalı 'marksizm-leninizm' düşüncesini ikiye bölerek leninizm tarafını reddetmiş ve marksizme sahip çıkmıştır. Ben bölmeden korkmamayı öneriyorum, Sovyet kalıbında yeni bir bölünme ile Lenin'in ipuçlarını tutarak Marx'ı yeniden yazmanın gerektiğinden kuşku duymuyorum. Batı bize, Doğu'ya tepkiyle doğdu ve kendisini tanıdı; biz, Batı'ya tepki olmaktan korkmamak durumundayız.
Oysa ki son iki yüzyıllık tarihi kazıların ve bilimsel araştırmaların ortaya vurduğu gerçek şudur ki, İbrahim hikâyesi eski Babilonya'da Abarama adıyla bilinen bir çiftçinin ya da Hint efsanesinde Brahma adıyla anılan Yaratıcı'nın yaşamlarından alınmış masaldan başka bir şey değildir. Tevrat'a göre İbrahim, Nuh'un torunu olan Terah'ın oğullarından biridir. İbrahim'in iki oğlu olup bunlardan biri İsmail'dir ki Hacer adındaki cariyesinden doğmuştur. Diğeri ise İshak olup Sara adındaki eşinden olmuştur. Yahudiler kendilerini İbrahim'in ve onun oğlu İshak'ın ve onun oğlu Yakup'un soyundan bilirler.
Adolf Hitler 6 milyon Yahudi'yi gaz odalarında yakmışsa, kesinlikle onların sorun çıkaran bir millet olduğunu bildiği için yapmıştır.
Halkın menfaati ile partinin menfaati çeliştiği zaman Marksist-Leninistler, halkın menfaatinden yana çıkarlar.Bu hizipçilik değildir.Partinin mefaati adına, halkın menfaatlerinin karşısında yer almak, işte budur hizipçilik.
Geçmişte Yahudilere dönük olarak ortaya koydukları zalimane yaklaşımları, bugün Müslümanlara dönük olarak ortaya koymak için pusuda bekliyorlar. Dolayısıyla Avrupa'da Müslümanların, Yahudilerin, göçmenler üzerine çalışan kuruluşların hepsinin topyekun güç birliği içerisinde, bu aşırı sağcılığa bu Nazi anlayışına karşı mücadele etmesi gerekir. Şimdi ise Müslüman düşmanlığı, Türkiye düşmanlığı ile öne çıkmış bir şahsın böyle bir kuruluşun başına gelmesi doğrusunu söylemek gerekirse Avrupa'da aşırı sağcılara karşı verilecek bu mücadelenin inandırıcılığını azaltacaktır. Bu, herkesin beraberce topyekun bir şekilde ortaya koyması gereken bir mücadele.
İşçiler daha yüksek ücret için greve çıkarlarsa sendikacılık yapıyorlardır. Yahudilerin dövülmesine karşı greve çıktıklarında ise gerçek sosyalisttirler.
Mustafa Kemal, Bolşevik değildi. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın Marksizm'le, Leninizm'le bir ilgisi yoktu.
Marks kapitalizmi inceleyen, kapitalizmin işleyiş kurallarını ortaya koyan, kapitalizmin nasıl doğduğunu gösteren ilk insanlardan biriydi. Buradan hareketle doğan her şey ölür, o da kapitalizmi nasıl yeneceğimizi bizlere gösterdi. Marks ve diğer pek çok sosyalist, yaşadığımız bu hayatın bizler için kaçınılmaz olmadığını ortaya koydular.
Ekoloji ve hayvan hakları perspektifinden bakıldığında Marksistler ve diğer sosyal radikaller aşırı derecede tutucu tavırlar sergilemiştir. Komünist Manifesto'da Marks ve Engels, hayvan refahçılarını küçük burjuva veya hayırseverler, fanatikler, naif reformistlerle aynı gerici kategoride değerlendirmişler ve böylece mesela ABD’deki hayvan refahı hareketinin kadınların politize olmasında önemli olduğunu anlayamamışlardır, kadınlar hayvanlara uygulanan zulmü azaltmaya uğraşırken onların bu mücadelesi erkek şiddetine karşı ve çocukların sömürülmesine karşı yürüttükleri mücadeleden ayrı bir şey değildi.
Haklar elbette beyaz, elit kapitalist bir söylemle başladı. Marks’ın söylediği gibi bu söylem özel bir menfaati sanki genel bir menfaat gibi sunarak kendini gizliyor. İnsan hakları aslında kapitalistlerin haklarıydı.
Kapitalizm hakkında tipik Marksist belirsizlikle aynı fikirdeyim. Kapitalizm insanlık tarihinde en dinamik üretken sistem oldu.
Marks'ın dünya görüşü gibi onun temel yapıtı da her zaman geçerli ve nihai gerçeklerin ifadesi olan bir kutsal kitap değildir; aksine gerçeği bulma savaşında ve araştırmalarında ileriye dönük zihinsel çalışmaları esinlendiren tükenmez bir kaynaktır.