Esad'a bir NATO müdahalesinin zamanı çoktan geldi de geçiyor. 95'teki Bosna neyse, 2013'teki Suriye de o! 99'daki Kosova neyse, 2013'teki Suriye de o! Bill Clinton 1999'da nasıl kitlelerin hayatını kurtarmak için NATO müdahalesinin önünü açıp 78 günlük hava bombardımanını sağlamışsa şimdi de Obama, Esad ve rejiminin üzerine NATO güçlerinin gönderilmesinin önünü açmalı.

Benzer Sözler

Öncelikle şunu söylemek gerekir. Bosna ve Kosova'da zulme karşı harekete geçtiği için alkışlanan Batı'nın konu Suriye olunca tepki görmesi paradoks oluşturur. Bu ülkelerde Batı'nın askeri müdahalesi Müslüman halkı ve masum sivilleri koruma altına almıştı.

Bana kalırsa stratejik hedefimiz kesinlikle IŞİD’in mutlak bir mağlubiyete uğratılması olmalı. Bu nedenle de Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı yürüttüğümüz hava operasyonlarının yoğunlaşması gerektiğini düşünüyorum. Hem Suriyeli ve Iraklı Kürtlere hem de Esad rejimi ve IŞİD’e karşı savaşan ılımlı muhaliflere yönelik askeri desteğimizi arttırmalıyız. ABD, Suriye’ye sınırlı sayıda askeri personel konuşlandıracağını açıkladı. Ancak ben Başkan Obama’nın savaşacak birlikler konuşlandırmasını beklemiyorum. Zaten IŞİD’e karşı sahada savaşı yürüten de Araplar ve Kürtler olmalı.

Suriye’de var olan krizi çözmek için siyasi ve diplomatik temaslar aldatmadır, masaldır, oylanmadır. Esad tahtından indirilmeden ne Suriye’ye ne de Türkiye huzur gelecektir. Türk milleti gerekirse, artık başka bir seçenek de görülmezse Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı ve zalimleri yerle yeksan etmelidir.

Kıbrıs'taki bu haksız durum devam eder, müttefikler bizi yalnız bırakır, NATO yanımızda olmaz, anlayışsızlık hüküm sürer, Türk azınlık ezilir, bu böyle devam ederse günün birinde Batı'nın bu savunma sistemi yıkılır, yeni şartlarla yeni bir sistem ve dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünya içinde yerini bulur!

Son dönemde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dış politikada Suriye'de, Libya'da attığımız adımlar birçok oyunu bozdu. Bu dengeler bozulduğu için Türkiye'ye verilen tepkilerin şiddetini daha da artarak izliyoruz. Ama ne Suriye'de Barış Pınarı Harekatıyla attığımız adıma verilen tepkiler ne Libya'da yaptığımız anlaşmalar çerçevesinde verilen tepkilerin sertliği, bizim Doğu Akdeniz'deki haklarımızı koruma, muhafaza etme anlamındaki çabamızı hiçbir şekilde geriletmeyecek.

ABD’nin düşman bildiği Rusya ile istediği zaman istediği ilişkileri kurmaktan yana hiçbir sorunu yok. Ama onunla ilişki kurdu, ondan alışveriş yaptı diye istediği, seçtiği ülkelere istediği yaptırımları devreye sokma keyfiliği var. Rusya’dan gaz alıyor diye Almanya’ya da aynı kategoride yaptırım uygulamayı gündeme getirebiliyor. Buna mukabil, yine bir NATO üyesi olan Yunanistan daha önce Rusya’dan S-300 satın almış. Türkiye’den de önce yapmış bu alımı. Ama ona karşı bir yaptırım gündeme bile gelmiyor.

Dünya barışı, bölgesel istikrar, insanlık dramı veya soykırım, katliam, korsanlık, terör dediklerinde Türkiye üzerine düşen hassasiyeti gösterecek ve askerini gönderecek ama Türkiye’nin milli çıkarları ve güvenliği söz konusu olduğunda herkes sus pus kesilecek ve üzerine bir de Türk askerinin haklı ve meşru operasyonlarına laf edecekler... Kendileri sömürmek için Irak’ta, Suriye’de, Libya’da at oynatacaklar ama insanlık namına Türkiye’nin harekete geçmesini eleştirecekler...

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla birlikte Avrupa'nın Ukrayna'dan kaçanlara kapılarını sonuna kadar açmasıyla, başta Suriye olmak üzere savaş çıkmasına sebep olduğu bölgelerden kaçan mültecilere kapılarını sıkı sıkı kapatması konuşuluyor. Ukrayna'dan gelenlere kapılarını açmalarını, "Onlar sarışın ve mavi gözlü" diyerek savunuyorlar. Ukraynalılarla birlikte savaştan kaçıp Avrupa kapısına dayanan 'esmer, kara, zenciler' ise kapıdan içeriye alınmıyorlar.

Liste
Yükleniyor…