Dünya barışı, bölgesel istikrar, insanlık dramı veya soykırım, katliam, korsanlık, terör dediklerinde Türkiye üzerine düşen hassasiyeti gösterecek ve askerini gönderecek ama Türkiye’nin milli çıkarları ve güvenliği söz konusu olduğunda herkes sus pus kesilecek ve üzerine bir de Türk askerinin haklı ve meşru operasyonlarına laf edecekler... Kendileri sömürmek için Irak’ta, Suriye’de, Libya’da at oynatacaklar ama insanlık namına Türkiye’nin harekete geçmesini eleştirecekler...

Benzer Sözler

Son dönemde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dış politikada Suriye'de, Libya'da attığımız adımlar birçok oyunu bozdu. Bu dengeler bozulduğu için Türkiye'ye verilen tepkilerin şiddetini daha da artarak izliyoruz. Ama ne Suriye'de Barış Pınarı Harekatıyla attığımız adıma verilen tepkiler ne Libya'da yaptığımız anlaşmalar çerçevesinde verilen tepkilerin sertliği, bizim Doğu Akdeniz'deki haklarımızı koruma, muhafaza etme anlamındaki çabamızı hiçbir şekilde geriletmeyecek.

Türkiye’ye büyük saygı duyuyorum. Irak ve Türkiye arasında en güçlü ilişkiler kurulmalı. Türkiye, komşumuzdur, su kaynağımızdır ve Avrupa’ya açılan kapımızdır. Türkiye ile ortak adetlerimiz de var. Amcamlardan birisi Kraliyet döneminde Irak’ın ilk Türkiye Başkonsolosuydu. Türkiye ile güçlü ilişkiler yeniden kurulmalı. Erdoğan benim dostumdur ve en lezzetli böreği evinde yemişimdir. Türkiye’ye ziyaretlerim olmuştu, olacak da inşallah. Türkiye’ye büyük saygı duyuyorum ve Türk halkını da örnek halk olarak görürüm.

2001’de ABD’de George W. Bush Başkan oldu. Onun dönemi, ılımlı İslam projesine inanan Yeni Muhafazakârların (Neo-Con) dönemi olarak ortaya çıkacaktı. Ayrıca Irak’a askeri müdahale planları üzerinde çalışmalara başlanmıştı. 15 Kasım 2002’de Ankara’daki ABD Büyükelçisi, Washington’a şöyle bir telgraf göndermişti: ‘Türkiye’de ordu, bürokrasi ve yargıdan bir derin devlet vardır. Derin devletin merkezinde de ordu bulunmaktadır. Derin devlet, ABD’nin de desteklediği reformların önündeki en büyük engeldir.’ Bush yönetimi; Türk ordusunu, derin devlet olarak görmekteydi. Bu derin devlet; Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesine, ılımlı İslam konseptinin uygulanmasına, Türkiye’deki terör sorununun ‘siyasi çözüm’ ile çözülmesine engeldi. 1 Mart 2003’te tezkerenin geçmemesinin sorumluluğu da TSK’ya yıkılınca, bu yönetimin TSK’ya karşı yapılanlara sıcak baktığı, devlete ait bazı kurumların ve kurumlardaki bazı kişilerin bu oyunda rol aldıkları veya destek verdikleri ifade edilebilir. (Ergenekon davasının temyiz duruşmasında söyledikleri.)

Türkiye’nin Libya’da artan etkinliği üç alanda taşları yerinden oynattı. Birincisi, Wagner aracılığıyla Libya’da köprübaşı kuran Rusya, niyetlerini açık etmek zorunda kaldı. İkincisi, düne kadar bölgeyle ilgisi zayıf aktörler, daha karmaşık bir tabloda pozisyonlarını netleştirmek zorunda kaldılar. Son olarak, Suudi Arabistan, BAE gibi dünün etkili aktörlerinin rolü tali hale dönüşmeye başladı.

Ve Suriye ile ilişkileri germek için mükemmel bir zamanlama... Çünkü Suriye diken üstünde. Hafız Esad hasta. Altında kıyasıya bir iktidar mücadelesi var. Ülke karışıklığın eşiğinde. Dünyanın bu en büyük teröristi, şimdi iç sorunlarıyla uğraşıyor. Türkiye, başına PKK belasını saran bu ülke ile didişmek için en güzel zamanı seçti. İsrail alttan, Türkiye üstten bastırırsa, hem Türkiye'nin hem de Ortadoğu'nun baş belası, kendi başındaki beladan başkasıyla uğraşamaz olacak. (1998 yılında yazdıkları.)

Liste
Yükleniyor…