Benzer Sözler

Bizim çektiklerimiz başka bir yerde yaşandı mı? Buraya gelene kadar sizler de kontrol noktalarında eziyet çektiniz. Siz de yaşadınız. Bu kontrol noktalarının kadınlarımızın doğum için hastaneye ulaşmasını engellediğini, bu yüzden bazı kadınlarımızın çocuklarını kontrol noktalarında dünyaya getirmek zorunda kaldığını biliyor musunuz? Burada benim yanı başımdaki kontrol noktasında iki kadın doğum yaparken hayatını kaybetti. Üç kadının çocuğu da öldü. Dünyanın hangi köşesinde bunlar oluyor?

Onbeşinci yüzyılda Avrupalılar Afrika’yı sömürge haline getirmeye başlayıp İspanya ilk uluslararası köle pazarını kurduğunda, hayvanları sömürmek için kullanılan metaforlar, modeller ve teknolojiler insan kölelere karşı eşdeğer bir zulüm ve güçle kullanıldı. Afrikalıları kendi doğal ortamlarından ve yuvalarından çalmak, acı içerisinde çığlık atan aileleri birbirinden koparmak, kölelerin vücutlarının etrafına zincirler sarmak, onları kıtadan kıtaya daracık bölmelerde çektikleri acıları ya da ihtiyaçlarını göz ardı ederek nakletmek, derilerine onların bir eşya olduğunu gösteren sıcak demirle damga vurmak, onları hizmetçi diye açık artırmada satışa çıkarmak, hizmet ve emekleri için üremeye zorlamak, çıkar elde etmek için hepsini sömürmek, onları nefret ve öfkeyle dövmek ve yığınlar halinde öldürmek… işte siyah kölelere uygulanan bu korkunç olayların hepsi ve daha nicesi öncelikle hayvan sömürüsü aracılığıyla geliştirildi ve mükemmelleştirildi.

Bizler bu dünyanın canlılarıyla avcı insan elinde mızrağıyla ormana daldığından beri savaş halindeyiz. İnsan emperyalizmi hayvanları her yerde köleleştirdi, baskı altına altı, öldürdü, parçaladı. Etrafımızda canlılar için hazırlanmış köle kampları yer alıyor, endüstriyel çiftlikler ve dirikesim laboratuvarları, Dachau ve Buchenwald toplama kampları var her yanımızda. Hayvanları gıda için katlediyoruz, onları kendi keyfimiz için aptalca numaralar sergilemeleri için zorluyoruz, spor adına onları tüfeklerle vuruyor, kancalar takıyoruz. Hayvanların yuvası olan yabanı paramparça ettik.

Buzağılar… Küçücük buzağılar o derme çatma kafeslerde güç bela yatabiliyorlar. Zorla ayakta durabiliyorlar ve insanlar dana etinin beyaz olmasını istediği için sonlara doğru demirden de mahrum bırakılıyorlar. Öyle ki artık kendi idrarlarını içmek istiyorlar ve içiyorlar da. Sonunda mezbahaya giderken de bacakları kırılıyor çünkü yürüyemiyorlar. Aynı şey domuzlar ve başka hayvanlar için de geçerli. Bu, çok çok zalimce! Muazzam miktarlarda et üreten endüstriyel tarımın, zalim olduğu gerçeğinden kaçamazsınız!

Lev Tolstoy, henüz Hitler, Mussolini, Franko, Evren, Erdoğan gibiler henüz yeryüzünde yokken “Mezbahalar oldukça savaşlar sürecek” demişti. Henry Ford ise işçileri iliklerine kadar sömüren o pek meşhur fordist bant sistemini mezbahalardan ilham alarak keşfetmişti. Yani dikkat edilirse, insanı hayvandan aşağı kılan bütün özellikleri, insanın insana, insanın hayvana zulmü sayesinde gelişti. Zulüm ettikçe insan yüceldiğini, hükmettiğini, üstün olduğunu sandı. Ama gerçekte yeryüzünün tüm türleri içinde giderek dibe en yakın tür haline dönüştü.

Hayat bu muydu: “Annenden zorla ayrıl, sürekli süt ver diye ‘sunî tohumlama’ adı altında devamlı tecavüze maruz kal, her doğumdan sonra yavrun elinden zorla alınsın, on sene makineyle her gün sağıl, sütün azalmaya başladığı zaman da hayatın elinden alınsın? Sokağındaki kuytu köşeyi bile bir köpeğe fazla gören göz, muhitindeki transseksüele kinle bakan gözden farklı değildir.

Liste
Yükleniyor…