Daha önce bahsedilen dolaylı genetik kanıtların aksine, doğrudan biyokimyasal yöntemlerle kodun gerçekten bir üçlü kod olduğu henüz gösterilmemiştir.
- Henüz kategori yok.
-
Arnold Schwarzenegger'dan The Running Man Remake'ine T…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Rafa Silva'nın Geleceği Belirsiz: Saha İçi…08.11.2025
-
Cengiz Ünder'den 8 Milyon Liralık Göz Kamaştıran Evlil…08.11.2025
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Sadece ara sıra karşılaştığımız için, saçma üçüzlerin sayısı oldukça düşük görünüyor. Ancak bu sonuç, genetik kodun genel doğası hakkındaki diğer çıkarımlarımızdan daha az güvenlidir.
Örneğin, tüm kodonlar üçlüse, mesajın doğru okunmasına ek olarak, doğru yerde üçlü gruplar halinde gruplamaya başlamazsak elde edeceğimiz iki yanlış okuma vardır.
Ne yazık ki, bu yöntemlerle üçlülerin kesin olarak belirlenmesini, her bir amino asit için sadece bir üçlü olması durumunda olacağından çok daha zor hale getirir.
Artık, herhangi bir proteinin amino asit dizisinin, belirli bir nükleik asit molekülünün bazı bölgelerindeki baz dizisi tarafından belirlendiği kesin görünüyor.
Kalıtım bilimi konusundaki çalışmalarım su götürmez bir şekilde gösterdi ki Darwin canlıların uzun bir zaman alarak doğal seçilimle nasıl meydana geldiğine, ortak bir atadan nasıl türediğine ilişkin söylediklerinde haklıydı. Darwin'in moleküler biyoloji bilmediği düşünülünce onun ne kadar ileri görüşlü olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi DNA'nın dijital koduna ulaştık ki bu evrimin en sağlam kanıtı.
Beslenme, iki artı ikinin dört ettiği matematiksel bir denklem değildir. Ağzımıza attığımız besinler beslenmemizi -tamamen değil- kontrol etmez. Vücudumuzun o yiyecekle yaptığı şey onu yapar.
Eğer bana boş bir kâğıt ve boş bir banka çeki verseydiniz, size Ambulocetus'un olduğundan daha iyi bir ara basamak çizemezdim. Söz ebeliğiyle beyazı siyah, siyahı beyaz yapan o dogmatizm köleleri Ambulocetus'un, teori içerisinde olabilmesi 'imkansız' olarak göstermeye çalıştıkları, o aradıkları ara tür olduğuna asla ikna olmayacaklar.
Doğa ne naziktir, ne de kaba. Ne acıya karşıdır, ne de acıdan yanadır. Doğa, DNA'nın varkalımını etkilemedikçe, acıya hiçbir şekilde önem vermez. Örneğin, öldürücü bir ısırığa maruz kalmadan önce ceylanları uyuşturan bir gen düşünmek kolaydır. Doğal seçim böyle bir geni tercih eder miydi? Ceylanı uyuşturma eylemi genin sonraki kuşaklara aktarılma şansını artırmadıkça, hayır.
...DNA bilmez de, umursamaz da. DNA yalnızca vardır. Ve biz, onun müziğiyle dans ederiz.
Kutsal kitabın sunduğu gerçek, bir aksiyomdur; bir muhakeme sürecinin son ürünü değildir. Tutuculara göre kitap gerçeği anlatır ve bilimsel kanıtlarla kitaptaki doğruların çeliştiği durumlarda çöpe atılması gereken kitap değil, kanıttır. Bunların aksine, bir bilim insanı olarak ben doğruların (mesela evrim) kutsal kitaplarda değil, incelediğim bilimsel kanıtlarda olduğunun bilincindeyim. Bu ikisi arasında gerçekten önemli farklar vardır.
Uzak bir gelecekte, bir gün, akıllı bilgisayarlar kendi kayıp başlangıçlarını arayacaklar mı? İçlerinden biri, kendi vücutlarının silisyuma dayalı elektronik ilkeleri yerine organik karbon kimyasını temel alan, çok çok uzak, ilksel bir yaşam biçiminden ortaya çıktıkları gerçeğini -kendilerine çok aykırı da gelse- öne sürecek mi? Cairns-Smith adında bir robot Electronic Takeover (Elektronik Devralış) başlıklı bir kitap yazar mı acaba? Kemer benzetmesinin elektronik bir eşdeğerini keşfeder ve bilgisayarların bir anda, kendiliklerinden var olmadıklarını, daha önceki bir birikimli seçilim sürecinden geçerek ortaya çıktıklarını anlar mı? Ayrıntılara dalar ve elektronik gasbın kurbanı olmuş, akla uygun bir kopyalayıcı tasarlar mı? Yeterince uzak görüşlü olup, DNA’nın da daha ırak ve ilkel kopyalayıcıların inorganik silikat kristallerinin rolünü çaldığını tahmin eder mi? Eğer bu robotun şiirsel bir yanı varsa, sonunda silisyuma dayalı bir yaşama geri dönmenin adaletin yerini bulması olduğunu, DNA’nm perde arasından, çok çok uzun sürmüş bir perde arasından başka bir şey olmadığını düşünür mü dersiniz?
Panik, umutsuzluk, depresyon, nefret, öfke, kızgınlık, hayal kırıklığının hepsinin vücutta olumsuz biyokimyasal değişiklikler ürettiği iyi bilinmektedir.
Dünyanın işlenmesinde son ulaşıldığında DNA da protein işleme makinesi için yer kalmadığından bir problem ortaya çıkar Bu problem olarak dinle uçta tekrarlanan bir grup nükleotidin var ile çözümlenir Eğer özel bir enzim uzunluklarını yenilemezse bunlar her bölünmede kıskanırlar daha fazla bölünme sonucu terlemeler daha çok kısalır ve eğer yok olurlarsa daha fazla DNA eşlemesi yapılamaz Bu da yaşlanmaya sebep olur.
DNA hasarı varsa, DNA sentezi başlamaz. bu kontrol, p53 olarak bilinen çok önemli bir protein içerir; bu protein, hasar düzelene kadar DNA sentezini geciktirir ya döngüyü ertele ya da hücrenin kansorejen olmasındansa intihar etmesine ve ölmesine neden olur.
İmprinting, Bir genin işlevini engellemenin bir yoludur ve DNA'nın özel bölgelerine genlerin kopyalanmasını durduran bir kimyasal bileşik olan Metil grubunun yerleşmesiyle yani metilasyon yoluyla gerçekleşir.
Büyük bir gücün veya bir yaratıcının varlığına dair tek bir bilimsel kanıt dahi yokken, ben bir Tanrı'ya inanamam.
Dahası, birleşme protein sentezi için gerekli olan aynı bileşenleri gerektirir ve aynı inhibitörler tarafından inhibe edilir. Bu nedenle, sistemin tam bir yapay olma olasılığı çok düşüktür ve büyük olasılıkla gerçek protein senteziyle yakından ilgilidir.