Benzer Sözler

12 Eylül Harekâtını başlangıçta onaylamasının bir sebebi de, belki bu harekâtın sağ bir hükümet olan Süleyman Demirel'e karşı yapılmış olduğu, dolayısıyla solcuları destekleyecek bir iktidar gelecek beklentisine kapılmasıdır. Ne zaman ki, bu harekâtın sağcı ve solcuları koruyan bir idare olmadığı, sağcı kesime de, solcu kesime de kanunları eşit olarak uyguladığı anlaşıldı, işte o zaman işler tersine döndü.

Tekelli düzen, insanın yazgısının, kendi elinde olmadığını yaymaya dayanıyor. Medya ve basının tekelleşmesi ve tekelli düzenle bütünleşmesi sonucunda, medya ve basını, eski zamanların katedral ve kiliseleri, medya patronlarını kardinaller ve sütun yazarlarını vaaz papazları, diğer gazetecileri din hizmetlileri ya da hademe-i hayrat saymanın buradaki çözümlemeye yardımcı olacağını düşünüyorum, 'insanı' edilgen hale getirmek hem daha kolaylaşıyor ve hem de büyük bir yoğunlukla uygulanabiliyor.'İnsan' edilgendir. Edilgen 'insan' sürüdür. Sürülerde ise aşk yoktur.

Eylülist Rejim, 12 Eylül öncesinin tüm değerlerini yasaklamayı temel ilke saydı. Bunların bir bölümünü baskılarla, bir bölümünü, yasalarla, bir bölümünü baskılarla, bir bölümünü tekelci ekonomik zorlamalarla gerçekleştirmeye çalıştı. Edebiyat ve sanatta ise, 12 Eylül öncesinin yaratıları tümden unutturan ve reddeden bir eğilim ortaya çıktı.

İlk olarak Cihan Harbi'nin ihtimallerinden nasıl çıkacağımızı düşünmekle meşgul idik. Düşündüm ki bir Sovyet Rusya ile ve Anglo Sakson grubuyla karşısında bulunan grupla ayrı ayrı ittifak yapmak. Bu ittifak birine diğeri harbe tutuştukları zaman bir tarafla birlik olmak için değil bu ittifak onlar arasında yeni bir anlaşmazlık çıktığı zaman tarafsız kalmayı her ikisine şimdiden taahhüd ettirmekti. Zihnimde bunu tasarlamıştım bu politikayı takip etmeye başlamıştım. Bu tasavvuru engelleyen Sovyet Rusya ile başladığımız ve çok ümitli bir tarzda cereyan eden müzakerelerin Mareşal Stalin ve Molotov hükümeti tarafından ileri sürülen taleplerle kökünden ve tamamen ortadan kalkması olmuştur. Bu tasavvurdan eser kalmadı.

27 Mayıs’ın klasik ve sıradan bir askeri darbe olmadığı söylenebilir. Kurgusu aşağıdan yukarıya doğru düzenlenmiş, gençlik ve halk hareketleriyle bütünleşip kaynaşmış, ordu içinde devrimci-tutucu hesaplaşmasıyla yönünü saptamış, 1961 Anayasası’yla sosyal devlet kavramını toplum yaşamına geçirmiş, sendikal hakları anayasalaştırmış, yargıç bağımsızlığını sağlamış, sola örülen duvarları büyük ölçüde yıkmış olan 27 Mayıs’ın anlamı 12 Eylül’den sonra büsbütün ortaya çıkmıştır.

İHD, devletten kaynaklanan "insan hakları ihlallerini" sergilerken PKK ve Dev-Sol gibi terör örgütlerinin eylemlerine, "her gün yaşanan bu tür olaylar için bildiri yayımlamanın ciddi yarar sağlamayacağını" ileri sürüp bu insanlık dışı eylemleri kınadığını açıklamıyor. "İnsan Hakları Derneği"nin PKK'nın insanlık dışı eylemleri konusundaki görüşlerini merak ediyoruz.

Yönetim bu konularda gerçekten duyarlı davranıyor. Geçmiş dönemlerde Bakanlarla ilgili yolsuzluk dosyalarını hemen komisyonlara gönderdiği gibi, kendi yönetimindeki bir eski Bakan hakkında kovuşturmaya geçmekte hiç duraksamıyor. Bu anlayışın gelecek yönetimler tarafından da benimsenmesi en içten dileğimizdir. Demek oluyor ki, haklarında yolsuzluk, rüşvet ya da Kocatopçu gibi «görevi kötüye kullanma» iddiaları bulunanlar, Devlet Başkanı Kenan Evren'in Bursa konuşmasında değindiği gibi «kim olurlarsa olsunlar» kovuşturulacaklardır.

Liste
Yükleniyor…