- Henüz kategori yok.
-
Güller ve Günahlar 5. Bölümde Berrak'ın İntihar Girişi…08.11.2025
-
Monaco-Lens Maçı Öncesi Kadrolar Netleşiyor: Pogba Yok…08.11.2025
-
Espanyol, Villarreal'ı Ağırlıyor: Gerard Moreno Dönüş …08.11.2025
-
Chelsea - Wolverhampton Maçı Öncesi Sakatlıklar ve Enz…08.11.2025
-
Le Havre-Nantes Karşılaşması: Erken Gol ve Kaleci Carl…08.11.2025
-
Rhein Derbisi'nde Mönchengladbach, Köln'ü Üç Golle Geç…08.11.2025
-
Dilek Kaya İmamoğlu'ndan Ekrem İmamoğlu Vurgusu ve İBB…08.11.2025
-
Rhein Derbisi: Mönchengladbach - Köln Maçında Goller v…08.11.2025
-
Uluslararası İş Birliğiyle Portekiz, Dev Uyuşturucu Se…08.11.2025
-
Vince Gilligan'ın Pluribus Dizisi Apple TV+'ta Başladı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Kimseye ağzının payının verilemediği bir ülkede yaşıyoruz. Uzun yıllar boyunca, en azından son kırk yıldır "yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor" düşüncesi zihnimizi meşgul etti. Bir gün ev sahibinin hırsızı ağzının payını vereceğini ümid ediyorduk. Sosyal değişimin hakkaniyet konusunda bir duyarlık geliştireceği bize mantıklı görünüyordu. Diliyor ve özlüyorduk ki Türk toplumunun meşruiyet alanı inkâr edilemeyecek derecede açıklıkla benimsenebilecek. Fakat böyle olmadı. Son birkaç yılda Türkiye'yi evi sayanların kimler olduğu ve bu evin ahalisinin kimlerden teşekkül ettiği soruları eskisinden daha muğlak hale geldi. Kimse kimseye ağzının payını veremedi.
Hiçbir düşünce kutsal değildir. Bütün düşünceler gelişir ve değişir. Eğer gelişmeyen ve değişmeyen bir düşünce varsa, çoktan bitmiş, ömrünü tüketmiştir. Sadece embesiller fikir değiştirmez.
Köylüler iki türlüdür; pazara yakın olanlar, çabuk pazarın dilini ve ahlakını kabullenirler, biliyoruz. Dağ köyleri var, bunlar ise değişmezin gardiyanlarıdır; bizde Türkmenler ve Kürtler’de dağ Kürtlerini gösterebiliriz. Aydınlar iki türlüdür; köksüzler ve bunlar dışarıdaki her rüzgârı içlerine alır ve Konya dervişleri örneği dönerler. Bir de dönmez aydınlar var; bunlar dağ Türkmenleri’nin gelenekte yaptığını, akıl planında üstleniyorlar ve yabancı rüzgârlardan nefret ediyorlar. Şimdi son mevzi bunlardır.
Profesörü tanımak da yetmez. O milletin "öğretmenlerini de" tanıyacaksın, kafa orada oluşur. Bugünkü Türkiye’nin hâlini de öğretmenlerinden anlarsın. O iyi değilse, memleketin hâli de iyi değildir. Öğretmenin içinde “ışık” ve denge duygusu varsa, o ülke de belirgin nitelik vardır.
Kimsenin inancını, görüşünü, tutkusunu iğnelemek için değil; sadece "tabu" ve "dogma"nın ne olduğunu somutlaştırmak için, bir örnek vermeye çalışayım; Hz. Muhammed ile Gazi 'nin karikatürleri yapılabilir mi bugün dahi Türkiye'de? Egemenler kadrosu, "tabu ve dogmaları" kendi çıkarları için çok rahat kullanır ve ekonomik saydamlıkları çok daha kolay engellerler böylece. Örneğin Türk insanının yaşam düzeyinin neden bu kadar düşük olduğu üstünde hiç durmaz; vaktiyle KKTC'de batmış bir bankanın hesaplarını asla büyüteç altına almaz ve "şanlı tarih" edebiyatını, yahut "ırkçılığı" pompalarlar boyuna...
Yegâne hakikatin değişme olduğu fikrinden kalkarak hareket edenler günümüzün iri kıyım Türklerinin yaptığı gibi paçasını dünya sisteminin döndürdüğü çarklara kaptırıyor ve hayatını birkaç milyar doların sınırları içine fütûrsuzca tıkıştırabiliyor. Bir sonraki aşamada kendimizi iri kıyım Türklerin gâvur parasıyla kaça gittiklerinin ve ufak tefek Türkleri kaça pazarladıklarının keşfine hasretmek mecburiyeti altında hissediyoruz.
Millet dolayısıyla bir mesele karşısında olduğumuzu biliyoruz; ama karşımızdaki meselenin ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, yerkürenin hangi siyasi şekle bürüneceği bahsini tertip edenlerin, aynı zamanda Türkiye'de yaşayanların ne şekilde davranacaklarına da etkili olduklarıdır. (...) Sistemin işleyişinden yara sağlayan toplumlar "millet" olma başarısına ermiş toplumlardır.
Şu andaki durumuyla dünyamız, biz insanların yarattığı bir dünyadır. Başka türlü de olabilir.
Tarih alanında düşülen yanlış ve yanılgının ince bir nedeni var: Çağlar değişir ve günler geçip giderken, toplumların, kuşakların durumlarının da sürekli olarak değiştiğinin gözden kaçırılması. (...) Evrenin ve toplumların durumları, ilişkileri, gidişleri tek bir süreç ("vetîre") üzerinde sürmez ve değişmeyen bir çizgide kalmaz. Günler, zamanlar geçer, oluşan değişmeler ve durumdan duruma geçişler bütünüdür her şey. Bu değişmeler ve geçişler, kişilerde, sürelerde, kent ve kasabalarda olduğu gibi, tüm evrende, ülkelerde, kıtalarda, zamanlarda ve devletlerde de olur.
Türkiye'yi anlamak ve algılamak açısından din çok önemli bir sosyolojik olgu. Ama bunu kavramak istemeyenlere izah etmeniz mümkün değil. Benim yaptığım çalışmayı, 'Dincileri koruyan bir tavır sergiliyor' diye eleştirenler oldu. Akademi dünyasında bile bilimsel bir çalışma böyle algılanıyorsa şaşırmanın gereği yok. Benim işim toplumu belirleyen olguların arkasındaki dünyayı incelemek. Din de bu olguların en önemlisi. Doğal olarak aynı şey tarikat ve cemaatler için de geçerli. Türkiye'de Nakşibendiliği bilmeyen Türkiye'den bir şey anlayamaz.
Türkiye; Edirne’nin batısında, Ağrı’nın doğusunda esamesi okunmayan adamların en milli benim diye palavra sıktığı bir ülke oldu.. Bunu değiştirmek zorundayız.
Düşünce üretmeyen toplum, kendisini de yeniden üretemez. Ve günümüzde Yeni Dünya Düzeni denen düzenin amacı, kendilerini yeniden üretebilen toplumları yok etmektir.
Eskiden “mahalle” içinde az katlı, yüksek tavanlı, kendimize mahsus evlerde yaşardık. Şimdi çok katlı, basık tavanlı, birbirlerine tıpatıp benzeyen apartmanlardan oluşmuş sitelerle “otel konforunda akıllı rezidans”larda yaşıyoruz… “Ev” deyip geçmeyin, yaşanan mekânın karakteristik özelliklerinin insanüstünde belirleyici ve kalıcı etkisi olduğunu bilim söylüyor.
Zamanlar artık eski zamanlar değil, iki sene içinde pek çok adetler değişti. Kışın konaklarda, yazın yalılarda oturan aileler gittikçe azalmaktadır. Hele, Mısırlıların üşüşmelerinden sonra Boğaziçi'nde yalısı, köşkü olup da kiraya vermekten sakınanlara ya çok zengin, ya çok hesapsız gözüyle bakılıyor.
Düşüncesini hiç değiştirmeyen biri, durgun bir suya benzer; aklın sürüngenlerini besler.