Buradan üç cümle kuralım. Bir, Meclis Saray’ın onay makamına çevrilmiş durumda. İki, egemenlik maalesef halkın değil tek adamın. Üç, çocuklar bayram kutlayamıyor. Çünkü bu iktidar akıldışı salgın yönetimiyle çocukları evlere hapsetmiş durumdadır. ABD’nin çocukları başarmıştır, bizim çocuklarımızın hayatına mal olmuştur. Adile Teyze’nin kuzucukları vardı, şimdi tosuncuklar var. Flüt çalmayı öğrenen çocuklarımız vardı, şimdi maşallah at çalan at hırsızlarımız var. Sermet Erkin’in şapkadan çıkardığı tavşanla eğlenen çocuklarımız vardı, şimdi el çabukluğu ile milyarlarca doları hiç edenler var. Demir parayla leblebi tozu için sıraya giren çocuklar vardı, şimdi milyonlarca liralık arabalarda pudra şekeri bulunduranlar var. Yüzlerce çocuğun annesi gözleri önünde öldürülürken İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya çalıştınız. Sizin çocuklarınız askere bile gitmedi, ama yoksul çocukların tabutu başında propaganda yaptınız. Eskiden 23 Nisan'da çocukları koltuklara oturturlardı. Sizin varlığınız, idareniz, 23 Nisan'da temsilen koltuğa oturan çocuk kadar oldu mu? Çocuklar bile bazen tembihleri dinlemez, içinden gelenleri söyler. Siz bunu bir kez olsun yapmadınız. Devran dönecek, parmağınızda oynattığınız adaletsiz yargı dönemi bitecek. Adliye koridorları lebaleb hırsızlarla, avantacılarla, arsız müteahhitlerle dolacak. Kimse yanına kâr kalacağını sanmasın. Hani o Vahdettin'e 'soysuz' denmesinden rahatsız olanlar var ya, onlara söylüyorum; o kaçtı, siz onun gibi kaçamayacaksınız.

Benzer Sözler

Polise taş attıkları için çocuklar tutuklanıyor. Bugünkü yöneticiler işine gelmediği zaman çocukları da hapsediyor. Çocukları hapsetmesinler diye, 'Çocuklar bu işlerle uğraşmayın.' demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Ayıp oluyor bu da çok; çocukları küçümsemek oluyor. (...) Benim için çocuk, çocuk değildir, bizim gibi insandır. Ben, 'Çocuklar İnsandır' diye de bir kitap yazdım. Çocukları, çocuk diye bunlar küçümsüyorlar, nefret ediyorum bundan. Çocuklar da küçük görünerek normal insan olamıyorlar. Doğal insan yetişmiyor çocuklar. Böyle bir dünyada savaş da durmuyor.

Yönetim bu konularda gerçekten duyarlı davranıyor. Geçmiş dönemlerde Bakanlarla ilgili yolsuzluk dosyalarını hemen komisyonlara gönderdiği gibi, kendi yönetimindeki bir eski Bakan hakkında kovuşturmaya geçmekte hiç duraksamıyor. Bu anlayışın gelecek yönetimler tarafından da benimsenmesi en içten dileğimizdir. Demek oluyor ki, haklarında yolsuzluk, rüşvet ya da Kocatopçu gibi «görevi kötüye kullanma» iddiaları bulunanlar, Devlet Başkanı Kenan Evren'in Bursa konuşmasında değindiği gibi «kim olurlarsa olsunlar» kovuşturulacaklardır.

Milletvekilleri ve yargıçlar ister istemez paranın, şöhretin ve gücün tüm cazibelerine maruz kalmakta, onları partiler arası adaleti hiçe saymaya, hakları satmaya ve insanların hürriyetlerini çiğnemeye sevk etmektedirler. Öte yandan jüri üyeleri bu ayartmaların hiçbirine maruz kalmıyor.

Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı zamanda insanların hakları üzerine de konuşmalıyız. Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda? Diğerleri 70 yıl yaşasın diye neden bazı insanlar 35 yıl yaşamak zorunda? Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda? Ben, bir parça ekmeğe bile sahip olamayan dünya çocuklarının adına konuşuyorum.

Mesele anlaşılsın arkadaşlar gereğini yapar' diye düşündüm ancak soruşturmada saydamlığı sağlayacak olan adaletin ve emniyetin çalışmasına kolaylık getirecek bir davranış tarzı, hatta iktidarı kamuoyunda güçlendirecek olan bir yönetim tarzı tercih edilmek yerine işi kapatmaya, örtbas etmeye dönük bir yöntem belirlendi. Emniyette, yargıda ciddi müdahaleler yapıldı. Şimdi yasa değişikliği konumuna geldik. O günden bu yana ciddi bir akıl tutulması yaşanıyor. Bir hukukçu olarak bu yapılanları normal bir hukuk eğitimiyle ve siyasi akılla bağdaştırmak çok mümkün değil.

‘Göze göz, dişe diş’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.

Batıda bir bulutun yükseldiğini görünce siz hemen, ‘Sağanak geliyor’ diyorsunuz, ve öyle oluyor. Rüzgârın güneyden estiğini görünce, ‘Çok sıcak olacak’ diyorsunuz, ve öyle oluyor. Sizi ikiyüzlüler! Yeryüzünün ve gökyüzünün görünümünden bir anlam çıkarabiliyorsunuz da, şimdiki zamanın anlamını nasıl oluyor da çıkaramıyorsunuz? Doğru olana neden kendiniz karar vermiyorsunuz? Sizden davacı olanla birlikte yargıca giderken, yolda onunla anlaşmak için elinizden geleni yapın. Yoksa o sizi yargıcın önüne sürükler, yargıç gardiyanın eline verir, gardiyan da sizi hapse atar. Size şunu söyleyeyim, borcunuzun son kuruşunu ödemedikçe oradan asla çıkamazsınız.

Liste
Yükleniyor…