Bu gerçeği yansıtan sadece al-Cahiz değildir; onun gibi daha niceleri aynı görüşte olmuşlardır. Kapalı bir dille anlatmak istedikleri şudur ki, şeriat verileriyle, daha doğrusu Kur’an’ı kaynak yapmak şeklinde bilim uygarlığı yaratmak mümkün değildir. Bu vesileyle şunu da eklemek gerekir ki, Emevi hükümdarları, (özellikle Muaviya) yönetim işlerinde bile Hıristiyanların tecrübelerinden yararlanmışlardır. Söylendiğine göre “..Aramı Bizans tipinde Hıristiyan kültürünün Müslüman muhitine nüfuzu bu devirde başlar ki, bu tesir karakteristik İslam medeniyetinin teşekkülünde etken olmuştur”.

Benzer Sözler

Bir çocuğu nasıl eğitirsen, öyle olur. Aklı bir yana koyup da “Hakikati gösteren yol, bilim yolu değil, şeriat yoludur” diye öğrenciyi küçük yaştan yetiştirirsen, kadını insandan saymayıp çuvala sokar, bağnazlığın siyasal kavgasını güncelleştirmeyi görev bilir.

...TC Devleti'nin Anayasal organlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece halkımızı değil, fakat 'aydın din adamı' yetiştirmek amacıyla açılan İmam Hatip okullarında (ve Kur'an kurslarında) okuyan iki buçuk milyon genci, ...şeriât buyruklarıyla eğitmektedir. Bu tür 'aydınlar'la Türkiye nasıl ve ne zaman aydınlığa çıkabilir diye sormak gerekir! Şunu artık iyice bilmemiz gerekir ki, bu köhne zihniyeti terk etmedikçe ve aklın vahye üstünlüğü düşüncesine yönelmedikçe, yani daha açıkçası akıl çağına erişmedikçe, bu ülkede ne hoşgörü ilkesi, ne insanlık sevgisi ve can güvenliği ve nihayet ne de uygarlığa geçiş diye bir şey söz konusu olamayacaktır.

İslâm'a girinceye dek kadını özgür ve eşit haklara sahip bir varlık bilen ve devlet başkanı ya da yöneticisi kılacak kadar yücelten Türk, şeriât bataklığına saplandıktan sonra onu giderek küçük görmeyi, erkeğin hizmetine terk etmeyi ve şehvet aracı haline getirmeyi gelenek edinmiştir. Orhun Kitabeleri'nin kanıtladığı uygarlığın yaratıcısı bir millet iken, şeriât'a kandıkça ve Muhammed örneğine sarıldıkça, bir yandan "akılcılığını" ve diğer yandan da kadını "değer" bilme meziyetlerini terk etmiş ve ilkelleşmiştir. Hiç kuşku edilemez ki bu sonuç, sosyal kanunların ortaya koyduğu doğal bir olaydır. Çünkü tarih şunu kanıtlamaktadır ki her toplum, kadına verdiği değere oranla gelişir ya da ilkelleşir.

Şeriât'ın; insan beynini kemirici, aklı ve mantığı yok edici, düşün gücünü yitirici, yaratıcı zekâyı körletici ve bütün bunlar dışında insan varlığını kul kertesine indirici ve tek bir tümce ile kişiyi uygar gelişmeden önleyici bir felâket kaynağı olduğunu anladığım ve şeriât ile beslenen yığınların insanlığa düşman kesildiğini izlediğim andan bu yana, şeriât zihniyetiyle savaşmayı ve Türk'ün kafasını ve ruhunu şeriât mikrobundan arınmayı kendime yaşam amacı bilmişimdir.

...Ama hiç kuşku edilmemelidir ki şeriâtçının bu sahte saltanatı sönecek ve şeriât'ın insan beynini eriten tılsımı sona erecektir. Yüzyıl da geçse, binyıl da geçse, ve hattâ Türk'ün eceli de gelse insan aklına meydan okuyan şeriât mikrobunun sonu gelecektir. Del Vechio'nun dediği gibi 'Sınırsız şekilde gelişmeye müsait bir insan beyni olduğu sürece, gericilik daima ezilecektir.'

Kur'an'ı, (Muhammed'in) hadislerini ve diğer şeriât kaynaklarını mikroskop altında incelediğim zaman vardığım sonuç şu olmuştur ki, hiçbir insan yoktur ki Muhammed'in biyografisini okuduktan sonra hâlâ ona inansın ve gerek psikolojik bakımdan ve gerekse zihinsel bakımdan sağlıklı bir insan olabilsin. Böyle bir şey mümkün değildir...

Bu yüzyıl Darwin'in yüzyılı olarak anılacak. O, bu gezegene gelmiş en büyük insanlardan birisidir. Hayat olgusuna din öğretmenlerinden çok daha fazla açıklık getirdi. Evrim öğretisi, en uyumlu olanın hayatta kalma öğretisi, türlerin kökeni öğretisi düşünen bütün zihinlerden ortodoks Hristiyanlıktan kalan son artıkları da temizledi. Kutsal Kitap'ın, korkunun önderliğinde cahillikle yazılan bir kitap olduğunu belirtmekle kalmadı, bunu ispatladı da.

Bir gezegendeki zeki varlıklar, gün gelir, kendi varlıklarının nedenini soracak yaşa gelirler. Eğer günün birinde uzaydan dünyaya üstün yaratıklar gelirse, uygarlığımızın düzeyini değerlendirmek için soracakları soru şu olacaktır: “Evrimi keşfettiler mi?”

Allah’ın kitabı, kendisine uyanı Allah’ın rızasına götürür. O’na kulak vereni kurtuluşa sevk eder. O kitapla Allah’ın aydın hüccetlerine, açıklanmış farzlarına, yasaklanmış haramlarına, belli nişanelerine, yeterli delillerine, övülmüş erdemlerine, hibe olan ruhsatlarına ve yazılı şeriatlarına ulaşılır.

Maide Suresi 15. ayetten biliyoruz ki kendisine kutsal kitap verilen pek çok din mensubu gerek Yahudi, gerek Hristiyan gerek Sabiiler gerekse başka kutsal kitaba inanan ümmetler olsun Allah'ın kendilerine verdiği pek çok emri, ayetleri saklamışlardır. Şirk başta olmak üzre, namaz, oruç, zekat, hac, faiz gibi pek çok konuda Allah'ın ilgili ayetlerini gizlemişlerdir. Ehl-i Kitap'ın en sevmediği şey, duydukları zaman çılgına döndükleri şey Kuran-ı Kerim'dir. Çünkü tüm sistemlerini çökertir. Bundan dolayı Kuran-ı Kerim'i Allah'ın kitabı olarak kabul etmemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Batı'da İslam Araştırmaları Merkezleri kurmuşlardır. Orada doktora yaptırırlar. Kuran'ın tarihsel bir kitap, indiği dönem için geçerli olup günümüz için kabul edilemez bir kitap olduğunu iddia ederler. Yahudilik ve Hristiyanlıkta imanın şartlarından biri; son kez gelecek bir nebiye inanmaktır. Son nebi peygamberimiz Muhammed Mustafa'dır, dolayısıyla son kez inen kitap Kuran-ı Kerim'dir. Ama onlar Kuran'dan kaçmak için henüz bekledikleri Mesih'in gelmediğini iddia ederler. Yahudiler İsa'ya ve Muhammed Mustafa'ya sahtekar dedikleri için bir başka bir Mesih beklediklerini söylerler. Hristiyanlar ise peygamberimize sahtekar dedikleri için İsa'nın beklenen Mesih olduğunu iddia ederler. Maalesef bizim mezhepler ise hem Mehdi'nin hem İsa'nın geleceğini söylerler.

Maide Suresi 15. ayetten biliyoruz ki kendisine kutsal kitap verilen pek çok din mensubu gerek Yahudi, gerek Hristiyan gerek Sabiiler gerekse başka kutsal kitaba inanan ümmetler olsun Allah'ın kendilerine verdiği pek çok emri, ayetleri saklamışlardır. Şirk başta olmak üzre, namaz, oruç, zekat, hac, faiz gibi pek çok konuda Allah'ın ilgili ayetlerini gizlemişlerdir. Ehl-i Kitap'ın en sevmediği şey, duydukları zaman çılgına döndükleri şey Kuran-ı Kerim'dir. Çünkü tüm sistemlerini çökertir. Bundan dolayı Kuran-ı Kerim'i Allah'ın kitabı olarak kabul etmemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Batı'da İslam Araştırmaları Merkezleri kurmuşlardır. Orada doktora yaptırırlar. Kuran'ın tarihsel bir kitap, indiği dönem için geçerli olup günümüz için kabul edilemez bir kitap olduğunu iddia ederler. Yahudilik ve Hristiyanlıkta imanın şartlarından biri; son kez gelecek bir nebiye inanmaktır. Son nebi peygamberimiz Muhammed Mustafa'dır, dolayısıyla son kez inen kitap Kuran-ı Kerim'dir. Ama onlar Kuran'dan kaçmak için henüz bekledikleri Mesih'in gelmediğini iddia ederler. Yahudiler İsa'ya ve Muhammed Mustafa'ya sahtekar dedikleri için bir başka bir Mesih beklediklerini söylerler. Hristiyanlar ise peygamberimize sahtekar dedikleri için İsa'nın beklenen Mesih olduğunu iddia ederler. Maalesef bizim mezhepler ise hem Mehdi'nin hem İsa'nın geleceğini söylerler.

Akepe bir Likud'tur. Her ikisi de emekçi düşmanıdır. Aşırı Batı ve Amerikan yanlısıdırlar. Kendi şeriatlarını rehber alırlar. Hegemonya söz konusu olduğunda bir kalıbın iki tarafı olurlar; birisi eril ve diğeri dişildir. Birisi girer ve diğerine girilir. Bütün fark buradadır; girmek ya da girilmek, Shakespaere'in söylediği üzere, this is the question.

Marx, büyük bir kütüphane ve yaşadığı zamanda, dünya biliminin en yaratıcı sentezidir. Ancak Marx, yazdığı zamanları, dünya biliminden kesin bir sıçramayı temsil etmiyor; bilimin içindedir ve o zamanki bilimin, güçlü yanları kadar bazı zayıflıklarını da içinde barındırıyor. Dünya gericiliği, Marx'ın çıkışıyla birlikte bilimin ne büyük bir silah olduğunu görüyor ve Marx'ın omuzlarının üzerinden, dünya bilimine savaş acıyor. Marx, ne eksik ve ne fazla, yazdığı zamanın dünya bilimidir.

Liste
Yükleniyor…