Bizim için devrim bu süreçtir ve devam ediyor. Kürtler demokratik ve çağdaş bir Suriye'den yana. Kendi bölgelerimizde özerk bir yapı kurarak, eşit vatandaş olarak Suriye’de yaşamak istiyoruz.
- Henüz kategori yok.
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
-
Hoffenheim-RB Leipzig Karşılaşması: 'Unbeliebtico' İdd…08.11.2025
-
Yorgun Borussia Dortmund'a Karşı HSV: Fikstür Avantajı…08.11.2025
-
Kastamonu'da Kayıp Anne ve Oğul İçin Kapsamlı Arama: A…08.11.2025
-
Kocaelispor - Galatasaray Rekabetinde Sarı-Kırmızılıla…08.11.2025
-
Kompany Liderliğindeki Bayern, Union Berlin Deplasmanı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Demokrasiyi laisizmin temeli saymak, hem cehalet ve hem de aptallık oluyor. Çünkü devrimler laisizmi getiriyor, 'demokrasi', pek çok 'şeyi' ve bu arada akıl düzenini bozuyor.
Mezhepçiliği, bölgeciliği, Kürtlüğü ve Aleviliği aşamayan hiç kimse solcu, demokrat ve sosyal demokrat olamaz.
Ülkeye silah girmeye devam ederse durum daha da kötüleşecek. Suriyelilerle savaşanlar Suriyeliler değil -savaşa karışanlar Suriyeli olmayanlar. Ülkemize silah getirmek yerine barış getirin. Silahlar bir kanser gibidir- bizi yok etmekle tehdit eden yabancı bir vücut. Başkan Obama'ya şunu söylemek isterim, her zaman barıştan bahsediyorsunuz... lütfen bizi rahat bırakın ve bu barış fikirlerini hayata geçirin. Sizin kendi demokrasi anlayışınız var ve bu çok güzel ama bu bizim demokrasi anlayışımız değil; bırakın biz kendi demokrasi anlayışımızı geliştirelim.
Belki çoğumuz farkında değiliz ancak, Nimet Baş'ın açıklamasıyla bu ülkede yepyeni bir dönem başladı. Bir devrim yapıldı. İlk defa asker sorgulandı ve daha da önemlisi bundan sonra darbeye kalkışacaklara mesaj yollandı: Arkadaşlar, yaparsanız hesap verirsiniz.
Türkiye'nin, Kürt sorununu uygar ve demokratik yöntemlerle çözmediği sürece hep güçsüz, dengesiz ve anti-demokratik olacağı artık iyice anlaşılmıştır. Türkiye'nin Kürtlere tüm haklarını eksiksizce vermesi bir zorunluluktur. Bu, uygar ve demokratik bir ülke ve uygarlıklar diyaloğunun saygın bir tarafı olmanın ilk koşuludur.
Bir demokrasi kurmak için asla devrim yapamazsınız. Devrim yapmak için bir demokrasiye sahip olmalısınız.
Mustafa Kemal Atatürk için olumlu olumsuz pek çok şey söylendi, yazıldı; ama seveni de sevmeyeni de şunu kabul etmekten geri kalmadı: Mustafa Kemal, ülkenin yaşadığı bunalım koşullarında hakikaten en uygun insandı. (Kürtleri olmasa da) Türk toplumunu modernleştirmede en cüretkâr adımların atılmasını sağlamıştı ve bu anlamda kayda değer bir devrimciydi; ama aynı değerlendirmeyi, toplumun demokratikleşmesi konusunda yapmak mümkün değildi. Hatta kimilerine göre 1925’lere dek sağlanan nispi demokratik gelişmeleri dahi durdurmuştu.
Demirel-İnönü hükümeti Kürt sorununun çözümünü yine zamana bırakmıştır. Sorunun çözümünü zamana bırakmak yapılabilecek en büyük yanlıştır. ANAP'ın başlattığı çözüme dönük uygulamalar şimdi tamamen durdurulmuştur. ' Milletimiz buna hazır değil' bahaneleriyle somut demokratik adımlardan kaçınılmaktadır. Benim inancım odur ki, Kürt meselesi Türkiye'nin en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Şırnak'ta Cizre'de Nevruz kutlaması bahanesiyle 80-90 kişi ölüyorsa ve Türkiye basınıyla, aydınıyla 'İşbaşında DYP- SHP koalisyonu var' diye susuyorsa, bu, çok büyük sorunlara gebeyiz demektir. Eğer Kürt sorununa ciddi teşhis konmaz, ciddi çözümler uygulanmazsa Türkiye iç harbe sürüklenir. Herkes korkup sessiz kalırsa Türkiye felakete doğru gidecektir. Şehit olan her asker ve polisten sonra Kürtlere karşı ayrımcılığın arttığının belirtileri vardır. Hızla artan bu gidişi durduramazsak iç savaşa sürüklenmemiz kaçınılmazdır.
Kürt sorunu bugün Türkiye'nin gündeminde enflasyon ve işsizlikten çok daha önemli bir boyut kazanmıştır. (Adnan Kahveci bu raporu yazdığında enflasyon %78'di) Sorunun çözümü için somut ve kapsamlı öneri üreten hemen hemen yok gibidir. Ayrıca hiç kimse kusurlu olduğunu kabul etmemektedir. Sorunun bugüne kadar çözülememesinin tek sebebi Türkiye'nin bunu çözecek demokratik olgunluğa erişememiş olmasıdır.
Demokrasi nedir? Yürütmeyle ilgilidir. Yürütmeyi ve yasamayı hızlandırıyorsan, diktattörlük, yavaş işletiyorsan demokrasidir. Fastfood gibi yasa çıkararak demokrasi olmaz. Karakollardaki yangın talimatnamesini değiştirmek yasa çıkartmaktan daha zordur. Son derece edilgen, hedonist, geleceği hiçbir biçimde düşünemeyen, sadece gününü yaşayan ve hiçbir özgürlük kavramı olmayan bir toplum yarattık.
Bir yanda sürüler ve diğer yanda oligarklar varsa, demokrasi bitmiştir. Ben ölmüş atı kırbaçlamıyorum.
Kuşkusuz sadece dar anlamda yürütmenin yavaşlamasını da kastetmiyorum; yasama organının da 'fast-food' türü hızla yasa servisi yapan bir mekanize mutfağa dönüştürülmesi de demokrasiden uzaklaşmak olmalıdır, hızlı yasa çıkartan bir yasama organıyla övünen bir ülkede demokrasi düşüncesinin bayağılaştığını tespit yerindedir.
Demokrasi, yürütmenin yavaşlaması demektir. Ne kadar yavaşlatma; bunun bir ölçüsü olduğunu sanmıyorum, sadece tanımını formüle edebiliriz, yürütmenin hızlanmak istediği aşamada hızını kesmek ve kesebilmek demokrasidir. Tersinden de formüle edebiliriz, 'demokratik' olmadığı kabul edilen bir düzenden 'demokratik' tabir edilen bir düzene geçmeye karar verildiği an, yürütmenin de yavaşlayacağına karar verilmiş olmaktadır.
'Hıristiyan' demokrasisi, 'sosyal' demokrasi, 'gerçek' demokrasi veya 'devrimci' demokrasi, ya da 'halk' demokrasisi; bütün bunlar bir karışıklığın göstergeleridirler. Artık sözcüğün ve kavramın bitişine işaret ediyorlar. Artık önüne bir sıfat almadan söylenemeyen sözcükler veya kavramlar bitmiştirler; 'demokrasi' artık sona ermiş durumdadır.